MİFTAH-ÜL FELÂH (KURTULUŞUN ANAHTARI)
....Takva, mükellef olan her kadın ve erkeğe vâcibdir. Allahu Teâla: «Sizden evvel kitab gönderilenlere ve size Allah'a ittika etmenizi tavsiye ettik» buyurmuştur. Takva münkeratın tümünden kaçınmaktır. ...
TAKDİM
Müttekiler için altından ırmaklar akan cennetler hazırlayan Allah'a hamd olsun. Salât ve selâm, tüm insanlara tebşir ve inzar için gönderilen Resûlullaha ve onun âli ve ashabına olsun.
Bu risale TAKVA hakkındadır. Bu husustaki beyanları büyük ilim adamı, din ve akidenin muhafızı İmam Muhammed Birgivi'nin “Tarikati Muhammediye ve Sireti Ahmediye” adlı eserinden derledim. Onu “Miftahülfelâh (Kurtuluşun Anahtarı)” diye isimlendirdim. Dayanağım ancak Allah'dır. Ona tevekkül eder ve ona güvenirim.
Takva, mükellef olan her kadın ve erkeğe vâcibdir. Allahu Teâla:
( …ْدَقَلَو َانْيَّصَو َنِيذَّلا اُوتُوأ َبَاتِكْلا ْنِم ْمُكِلْبَق ْمُآَّايِإَو ِنَأ اُوقَّتا َللها…) [ءاسنلا:131]
“Sizden evvel kitab gönderilenlere ve size Allah'a ittika etmenizi tavsiye ettik” (NISA SURESI : 131 ) buyurmuştur. Takva münkeratın tümünden kaçınmaktır. Münker, ya muayyen bir uzva mahsustur veya değildir. Birincisini sekiz kısımda mütalâa edebiliriz. Bunlar kalp, dil, kulak, göz, el, karın, ferç ve ayaktır. Bundan dolayı biz de bu esasları dokuz bölümde açıklayacağız.
Ancak takvayı anlayabilmek için amelin ne olduğunu bilhassa imsakî amelleri iyi kavramak gerekir. Zira imsakî amel takvanın özünü hatta tümünü teşkil eder. Biz de İmamı Birgivi'nin eserinden derledi-ğimiz risalenin başında bunu zikretmekte fayda gördük. Tevfik Allahtandır.
AMEL
İnsan kesif mahlûkat arasında mükellef olan hayvandır. Onun mükellefiyeti ise kulluktur.İnsanın kulluğunu yerine getirebilmesi, doğru olarak yerine getirebilmesi zarurî olarak bir takım kaidelerin varlığını gerektirir. Bu kaideler beş kısımda toplanır (itikadî, amelî, ahlâkî, içtimaî ve fikrî) ve bunların tümüne din denir. Bu kaideler Allah tarafından va'z olunup bir peygamber vasıtasıyla kullara tebliğ edilmiş ise hak din, insanlar tarafından va'z olunmuş ise batıl dinleri teşkil eder. İslamiyet hak dindir. Bütün kaideleri Allah tarafından va'z olunup Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem tarafından tebliğ olunmuştur.
İnsanlar müslümanlığı övmek maksadı ile, anlayışları-nın sınırı içinde, onu bir takım sıfatlarla vasıflandırmışlar ve İslamiyete birtakım sıfatlar nispet etmişlerdir. Maksatla-rı ne kadar temiz olursa olsun Allah'ı (celle celâluhu), Resulullahı (Sallallahu Aleyhi Vesellem), Dini, Allah ve Resulünün vasıflandırdığından başka bir sıfatla vasıflandırmak, bunlara Allah ve Resulünün nispet ettiği kelime-lerden başka bir kelimeyi nispet etmek câiz olmaz.
Meselâ, insanlar “İslamiyet reaksiyon dini değildir, aksiyon dinidir” derler. Halbuki bu kelime (aksiyon) ne Allah tarafından ne de Resûlullah tarafından İslamiyete nispet edilmiştir. Nitekim aksiyon, insanın, dıştan bir tesir olmaksızın kendi arzusu ile ve kendi düşünce ve kararı ve o kararın dürtüsü ile yapılan harekettir. Reaksiyon ise başkasının hareketine cevap ve o hareketin sizdeki etkisine, bir tepki olarak yapılan harekettir. Halbuki müslüman hareketlerini ne içinden doğan bir arzu ve karar, ne de dıştan gelen bir tesire cevap olarak yapar. O, ancak hangi hal ve şartlarda olursa olsun Allah tarafından va'z olunup, Resûlullah tarafından tebliğ olunan kaidelere göre davranışlarını düzenler. Ki buna AMEL diyoruz.
AMELİN TARİFİ
Amel: Allah'ın ve Resulünün emir ve nehiylerini, Allah ve Resûlu emrettiği ve nehyettiği için, Allah ve Resulünün emrettiği ve nehyettiği biçimde itirazsız, münakaşasız ve mukabelesiz ifaya denir.
Bir hareketin amel olabilmesi için o hareketin yapılışı gerek edeb gerekse ahlâkı bakımından ancak Allah ve Resulünün emirlerinden kaynaklanması gereklidir(1).
Böylece tarif ettiğimiz amel dört kısımdır:
Kalbî ameller
Bu amellerin dışarıda görünen bir şekli yoktur. Bu amellerin hem adabı ve hem de ahlâkı kalpte cereyan eder. Bunların başında iman gelir. İmanın hiç bir halde sakıt olması câiz olmayan rüknü kalbin tasdikidir. İman lügatte inanmak demektir. İstılahta ise “Allah’a ve Allah'ın inan dediklerine, nasıl inanılmasını emretmiş ise öylece inanmaya” denir. Böyle bir inanış ise Allah ve Resulünün emir ve ya-saklarının, iyi, doğru ve güzel olduğunun:
İtirazsız - gönülde bir burukluk, bir ret arzusu duymaksızın;
Münakaşasız - doğru veya yanlış oluşunu araştırma ihtiyacı duymadan;
Mukabelesiz - bir dünyevî menfaati beklemeden,
her türlü şüphe ve tereddütten ârî bir tasdikin gönülde tahakkukundan sonra mümkün olabilir.
1. Bir işin iki yüzü vardır. Bunlardan birisi göِrünen yüzüdür, o işin nasıl ve ne şekilde yapılacağını göِsterir. Buna işin âdabı, zahirî yüzü denir. İkinci yüzü ise gِörünmeyen yüzü olup buna işin batınî yüzü, ahlâkı denir ve işin yapılmasındaki illeti teşkil eder. Bu ise Allah ve Resulünün emretmiş olmasıdır.
Bütün amellerin ahlâkî yüzü de kalbî amellerdendir. İhlas dediğimiz amellerin yapılış illetinin yalnız Allah ve Resulünün emri oluşu ancak kalb de duyulur. Onun içindir ki bunu Allah'dan başka kimse bilemez. Cüneydi Bağdadi ihlası şöyle tarif ediyor: “İhlas, kul ile Allah arasındaki öyle bir sırdır ki bu sırra ne şeytan vakıf olabilir ki bozsun, ne de melek vakıf olabilir ki yazsın”. Ancak bu amellerin insan yüzüne akseden görünüşleri vardır ki, biz ona nuru ilahî, iman nuru diyoruz. Nitekim şair öyle der:
"أرقي نسحي سيل نم اهأرق دق ارطس دخلا يف نططخ تاربع."
“Göz yaşlarının (insan) yanaklarında yazdığı öyle bir yazı var ki onu ancak kitabları iyi okumasını bilmeseler de (o yazıyı okumasını bilenler) okur”.
Kalbi ameller pek çoktur. Bunlardan biri de sevgidir. Şefkat, merhamet, korku, reca, nefret, kin, buğz ve benzerleri kalbi amellerdendir. Niyet de bir kalb amelidir.
Kavlî (sözlü) ameller
Bunlar dilde cereyan eden amellerdir. Kur’an-ı Kerimin tilaveti, imanın fer'i hükmü olan şehadetin getirilmesi kavli amellerdendir. Namazda kıraat rüknü kavli amellerden olduğu gibi medreselerde ted-risat da kavli amellerdendir. Zikrullah, gönülleri ferahlatan, gönül alıcı tatlı bir söz kavli amellerdendir. Allah için yapılan şahidlikler, iki kişi arasını telif, dilde cereyan eden amellerdendir. Dil insanın en çok dikkat etmesi gerekli uzvudur.
Fiili ameller
Bu ameller azayı cevarih ile yapılan amellerdir. El, ayak, göz, kulak, batın, ferç gibi uzuvlarla yapılan amellerdir. Uzuvlarla amellerin adabı yerine getirilir. Bütün bu amellerin ahlâkî yüzü ise bir kalbî ameldir.
İmsakî ameller
İmsaki ameller, bir işi yapmak sureti ile yapılan ameller değildir. Bir işi yapmamak sureti ile yapılan amellerdir. Bu ameller;
• İbadet olur, oruç gibi. İnsanın normal olarak yemesi, içmesi ve zevcesi ile mukareneti mubahtır. Ancak ibadet maksadı ile kendisini fecirden guruba kadar bu amelleri işlemekten tutması ibadet-tir ki buna oruç diyoruz. Yine Hac esnasında Haccın şartı olarak ihram da imsaki amellerdendir. Bu da ibadet olan imsaki amellerdendir. İtikaf da ibadet olan imsaki amellerdendir. Ancak bu a-mellerin ahlâkî yönü kalbi amellerden olur.
• İşlenmesi haram olan fiilleri yapmamak ta (Allah ve Resûlu nehyettiği için yapmamak da) imsaki amellerdendir.
Allahu Teâla:
(َوَلا ِينِزْخُت َمْوَي َنُوثَعْبُي( ) َمْوَي َلا ُعَفْنَي ٌلَام َو َلا َنُونَب ( ) َّلاِإ ْنَم َىتَأ َللها ٍبْلَقِب ٍمِيلَس)
[ءارعشلا :87-89]
“Yarab; insanların ba's olunduğu, mal ve evlatların fayda vermediği ancak Allah'a kalbi selim getirmenin fayda verdiği günde beni mahcup eyleme” (ŞUARA SÜRESİ : 87-89 )
diyor. Hazreti İbrahim Aleyhisselâmın dilinden naklen Kur'anı Kerimde getirilen bu buyruk bize kalbi arıtmanın vacip olduğunu beyan ediyor. Kalbin arıtılması insan yaratılışında mevcut olan kalp has-talıklarından arıtılmasıdır. İnsanda emrazı kalbiye dediğimiz, nefsin hazzaldığı, hoşuna giden, hakikata, iyiye, doğruya ve güzele aykırı olan bir takım hallerin giderilmesidir. Bunların başında küfür ve şirk gelir. Küfürden ve şirkten kalbi temizlemek, küfür ve şirk dediğimiz kalb işini işlememekle olur ki bu
bir imsaki ameldir. Burada bir noktaya, bir inceliğe dikkati çekmek isteriz. Bazı işler vardır ki zıddır, inkar ve tasdik gibi. Bunlardan biri varsa diğeri yoktur. Tasdik Allah'ı ve Allah'ın inan dediklerini Allah emrettiği için tasdik olursa kalbde iman yer eder, bu anda bir kalbî amel işlenmiş olur. Aynı anda kalbden Allah nehyettiği için inkar yok olur ki onunla da aynı zamanda imsakî bir amel işlenmiş olur. Çünkü Allah için tasdik işini işlemek kalbi bir ameldir. Allah için inkar işini işlememek ise imsaki bir ameldir. Allah'a ve Allah dostlarına sevgi, kâfire ve şeytana buğz kalbi amellerdendir. Ancak kâfiri ve şeytanı sevmemek, mü'mine buğz etmemek imsaki birer ameldir. Her ikisininde yeri kalbdir. Şefkat, merhamet kalbi birer ameldir. Ancak kini kalbden atmak imsaki bir ameldir.
Dilde cereyan eden imsaki ameller de vardır. Küfür, şetm ve sövme gibi dilde yapılan işleri, Allah nehyettiği için işlememek imsaki birer ameldir. Yalan söylememek, gıybet etmemek, koğuculukta bulunmamak dildeki imsaki amellerdendir. Dildeki imsaki amel dikkat edilmesi gerekli mühim bir ameldir. Bir bakıma dilin terbiyesi kişinin terakkisinin başlangıcıdır. Bu da dilde imsaki amelin tamamlanması ile olur. Meselâ elinde bir bardak taşıyan bir çocuğa “dikkat oğlum kırarsın” demek suî edebdir. Zira bunun içinde kırılmasının talebi vardır. Onun için “dikkat et oğlum kırmayasın” demek gereklidir. Bu sözle “kırarsın” sözü söylenmediği için imsaki bir amel de beraber yapılmış olur.
Kur’andan başka birşey konuşmayan kadın
Burada Kur'andan başka birşey konuşmayan kadının kıssasını hatırlatmakta fayda var;
Bir gün Abdullah İbni Mes'ud Radıyallahu Anh hacdan dönüyordu. Çölde yalnız bir kadına rastladı. Kafileden ayrı çölde yalnız başına ne yaptığını sorduğu vakit kadın Kur'anı Kerimden bir ayet okuyarak cevap verdi. Kervanını kaybettiğini anladı. Onu kervanına ulaştırabileceğini söyledi. Yine bir ayetle cevap verdi, kabul ettiğini anladı. Redifine binmesini söyledi, yine bir ayetle cevap verdi. İbni Mes'ud radıyallahu anh anladı ki haya ediyor. Devesinden indi ve bineğini ona ikram etti. Kadın bir ayet okuyarak teşekkür etti. Senin oğlun yok mu diye sordu, iki ayet okuyarak cevap verdi. Anladı ki Musa, İsa ve Muhammed isminde üç oğlu var. Kervanı bir sırtı tırmanınca vadide konaklamış bir kervanı gördü ve kervana: “Ya Musa, ya İsa, ya Muhammed! geliniz anneniz bizim yanımızda” diye seslendi. Birden arslan gibi üç yiğit annelerinin karşısına dikildi. Anneleri oğullarını birkaç ayet okuyarak azarlamıştı. Annelerinin bu hâlini delikanlılardan sorunca dediler ki:
- Annemiz tam yirmi sene evvel Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in “söylersen doğru söyle, yoksa sus” hadisini işitti ve Resulullahın emrine muhalefet etmemek için doğruluğundan asla şüphe etmediği Allah kelâmından başka bir kelâm konuşmayacağını söyledi ve yirmi yıldan beri Kur'andan başka bir kelâm konuşmadı.
Başkalarının ayıplarını açıklamayıp saklamak ta dildeki imsakî amellerdendir. Gayzını, öfkesini, bağırıp çağırmayıp tutmak ta dildeki imsaki amellerden olur.
İmsakî amel azayı cevarihin tümünde cereyan eder; gözde, kulakta, elde, ayakta, batında ve fercde.
KALBİN MÜNKERAT VE AFETLERİ
Küfür
• Küfür - kendisine mü'min diyebilmek için inanılması gerekli şeylere bir kimsenin inanmaması. Bu - Allah korusun - kalbin afetlerinin başında gelir ve mutlak olarak günahın en büyüğüdür.
☼ Zıddı imandır.
İman
İman, Muhammed sallallahü aleyhi ve sellemin Allah'tan getirdiklerinin tümünü kalb ile tasdik ve onların tümünü dili ile ikrar etmektir. Ancak, tasdik düşmesi mümkün olmayan bir rükündür. Dil ile ikrar ise bazan düşebilir, ikrah hâlinde olduğu gibi.
Bid’atlara İnanmak
☼ Zıddı ehli sünnet velcemaat itikadıdır.
Ehli sünnet vel cemaat itikadı
Bu ise şu itikada sahip olmaktır: Alem hâdistir, yaratıcı (Allah) kadîmdir. Kadîm olan sıfatlarla muttasıfdır. Sıfatları ne kendisinin aynıdır ne de gayrıdır. Tekdir, benzeri yoktur, zıddı da yoktur. Onun için ne bir başlangıç, ne su'ret, ne de had vardır. O hiç birşeye hülul etmez. Hiç bir hadis onda buluna-maz. Hareketin (bir yerden bir yere intikal), cehalet, yalan ve noksanın O'na nisbeti sahih olmaz. O ahirette bir mekan ve cihet olmaksızın görülecektir. İstediği şey mutlaka olur, istemediği ise asla tahakkuk etmez. Hiç bir şeye muhtaç değildir. O'na hiç bir şey vâcib değildir. Her yaratık ancak Onun hükmü, takdiri, iradesi, istemesi ile olur. Ancak bunlardan kötü olanlar (O'nun kötü dedikleri) rızası, emri, mehabbeti ile değildir.
Cismani diriliş, kabir azabı, hisab, sirat, mizan ve benzeri vahyen varid olan şeair haktır. Kâfirler cehennemde ebediyyen kalacaklardır. Fasıkler müstesna. Allah'ın afvi ve peygamberin şefaati hakdır. Deccalın, Ye'cüc ve Me'cücün hurucu, İsa aleyhisselâmın nüzulü, güneşin batıdan doğuşu, dabbetülarzın hurucu gibi kıyamet alametleri haktır.
Peygamberlerin ilki Adem ve ahiri Muhammed aleyhimüsselat vesselâmdır. Halifelerin ilki Ebubekir sonra Ömer sonra Osman sonra Ali radiyallahu anhdır. Halifelerin üstünlükleri de bu tertib üzerinedir. İşte bu ehli sünnet ve cemaat itikadıdır. Allah bizi hevamıza uymaktan korusun ve hidayette sabit kılsın.
Cehil
• Cehil bir kimsenin bilmesi gerekli olan şeyi bilmeyişi-dir. Bu da iki türlüdür:
a. Cehli basît. Bu tür cahil olanlar insanı hay-vanlardan ayıran vasfının olmayışından dolayı hay-vanlar gibidir . Belki daha da aşağıdırlar. Zira hayvanlar da hayvanlığın kemâline yönelirler. Hasılı ilmi vacip olan şeyin cehli haramdır.
b. Cehli mürekkep - vakıa mutabık olmayan şeye itikaddır ki bu birincisinden daha şerlidir.
Taklit
• Taklit tahkik etmeden bir delilde olmadan mücerred hüsnü zandan dolayı bir başkasına uymaktır.
Bu ise akaidde câiz değildir. Belki bir görüş ve istidlale dayanarak inanmak vaciptir, velev icmalen olsada. Allahu Teâla:
( ِلُق اُورُظْنا َاذَام ِيف ِتَاومَّسلا َو ِضْرَلأا…) [ سنوي:101]
“Söyle ey habibim, bakınız yerde ve göklerde neler var” (YUNUS SURESI : 101) buyurmaktadır. İstidlalin gerekli olduğuna ve mukallidleri zemmeden pek çok ayetler vardır. İcma da bunun üzerinedir. Hasılı itikadda mukallid, hernekadar imanı bize göre sahih ise de, günahkârdır. Amellerde taklid ise, taklid edilen kimse ictihad derecesinde alim ve adil (sözüne işine ve ameline güvenilir) ise câizdir. Ancak uzun zamandan beri ictihad kesilmiş olduğundan taklidi câiz olan müctehidin mezhebinin bilinmesi sika alimler arasında mütedavil olan muteber kitabların nakline, bu kitabların matalaasına muktedir, manasını anlayabilecek, amelinde ve ilminde adil ve sika olan kimselerin bu kitabları tashihine inhisar etti. Yoksa her kitapla ve her ilim adamı görüşünde olan kimselerin sözleri ile amel câiz değildir.
İsyanlarda İsrar Etmek
İsrar, kendisinden bir isyan hareketi bazan veya birtek kere vaki olsa bile, isyanın tekrarını kasted-mek ve istemektir. İki isyan arasında isyandan döner veya kendisinde bir pişmanlık hasıl olursa, velev bir günde kendisinden yetmiş kere isyan vaki olsa dahi bu israr olmaz. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden böylece varid olmuştur. Nitekim
( َعَم ٌةَرِيغَص َلاِرَارْصِلإا ِرَافْغِتْسِلاا َعَم ٌةَرِيبَك َلاَو )
“İsrarla küçük günah, istiğfarla da büyük günah olmaz” hadisi şerifi, israrın küçük günahları kebire yaptığını izahtan müstağnidir.
☼ İsrarın zıddı nedamet ve tevbedir.
Tevbe
Tevbe, isyanı talepden ve istekden vazgeçmek ve asla ona, Allah'ı tazim ve onun ikabından kor-kudan dolayı, dönmemektir. Tevbe her müslümana günahın arkasından hemen vaciptir. Allahu Teâla:
( …اُوبُوتَو َىلِإ ِللها ًاعِيمَج َهُّيَأ َنُونِمْؤُمْلا ْمُكَّلَعَل َنُوحِلْفُت) [رونلا:31]
“Ey mü'minler, toptan Allaha tevbe ediniz ki kurtulasınız” (NUR SURESI : 31 )
( َاهُّيَأي َنِيذَّلا اُونَمَاء اُوبُوت َىلِإ ِللها ًةَبْوَت ًاحُوصَن…) [ميرحتلا:8]
“Allaha nasuh bir tevbe ile tevbe ediniz” (TAHRIM SURESI : 8 ) buyuruyor.
Riya
• Riya - ahiret amelini işleyerek dünya menfaatini istemek.
İhlas ve ihsan
☼ Zıddı ihlas - tâatla Allaha takarrüb maksadını her türlü dünya menfaatinden soyutlamaktır.
☼ İhlasın meyvası ihsandır. İhsan sanki Allahı görür gibi ibadet etmektir.
Kibir
• Kibir, bir kimsenin nefsini başkalarını fevkinde görme-sidir. Bundan kaçınmak zordur. Kibir her müslümana haramdır.
Miftah-ül Felâh (Kurtuluşun Anahtarı) / 38
☼ Kibirin zıddı alçak gönüllü (mütevazi) olmaktır. Tevazu ise kişinin kendi nefsini başka-larının dununda görmesidir.
Tezellül
• Tezellül, kişinin nefsini başkalarının yanında aşağılata-cak hareketlerde bulunmasıdır.
Meselâ, alim bir kimsenin yanına ahaliden bir kimse geldiği vakit o alim kişinin avamdan olan o kimseye karşı yerinden kalkıp bükülmesi, onu kendi yerine oturtması, sonra kalkıp onu kapıya kadar yolcu edip ayakkabılarını çevirmesi gibi hareketlere tezellül denir. Bunu çok kere tevazu ile karıştırırlar. Halbuki tevazu ona karşı kıyam etmek, suallerini yumuşak bir eda ile sormak, dâvetine icabet etmek, ihtiyaçlarını gidermeye çalışmak, kendi nefsini ondan daha hayırlı görmemek, onu tahkir etmemek ve küçük görmemektir.
Ucub
• Ucub, güzel bir amelin şerefinin Allah'dan gayrı kendi nefsinden veya insanlardan vaki olan her-hangi bir şeyle meydana geldiğini zannederek ameli büyütmektir.
Bazen ucub, bir nimetin asıl mün'imine nisbet edilmesi gerektiğini unutarak mücerred tazim edip ona dayanmaya itlak olunur.
☼ Bunun zıddı ise minnettarlığını zikretmesidir.
Bu ise bu güzel amelin Allahu Teâlanın tevfiki ve ihsanı ile kendisinden vaki olduğunu, o nimeti ancak Allah'ın şereflendirdiğini, sevabını ve kıymetini ancak Allah'ın yücelttiğini hatırlayıp tekrar-lamasıdır ki işte buna zikir denir. Böyle bir zikir, insana ucub dâvetçilerinin zuhur ettiği her zamanda ya-pılması farzdır.
Hased
• Hased, bir nimetin bir kimseden zevalini istemek ki, o nimette sahibi için dini veya dünyevi bir faide vardır, hiçbir ahiret zararı yoktur. Yahut henüz erişilmemiş bir nimetin, nimeti inkar etmeksizin, vüsulünü istememek-tir.
Eğer senin kalbinde kendi ihtiyarın olmaksızın bir kimsede bir nimetin bulunması hoşuna gitmemiş ise bilittifak bunda beis yoktur. Eğer ihtiyarınla nimetin zevalini istersen veya nimetin erişmemesini arzu edersen ve bunun gereğini işlemiş ve azalarından bazısında isteksizliğinin alametleri beliriyorsa işte bu haseddir, bilittifak haramdır. Eğer gereğini işlememiş isen uzuvlarından birinde de isteksizlik alameti belirmemiş, isteksizlik sadece kalbde kalmış ise bu da haseddir. Ancak bunun haram oluşunda ve sa-hibinin günahkâr oluşunda ihtilâf vardır.
Eğer nimetin zevalini istemiyor fakat benzerini kendin için de talep ediyorsan bu gıptadır, yarıştır ve haram değildir. Dini mesele de mendubdur, dünyevi umurda ise kötü bir hırstır. Yakında bunun açıkla-ması gelecek inşeallah.
Eğer nimette sahibi için bir iyilik yok da fesad veya isyan varsa, sen de sırf bu sebebden dolayı ni-metin zevalini istiyor veya nimetin ona erişmemesini istiyorsan, bu mü'minin gayreti diniyesindendir, Allah'ın istemediği şeyleri ve isyanı kerih görmektir. Bu ise vâcibdir.
Nasihat
☼ Hasedin zıddı nushtur.
Nasihat, Allah'ın nimetinin bir kimsede, o nimette onun için iyilik bulunduğu müddetce, baki kalmasını veya o nimete nail olmasını talep etmektir.
Cimrilik ve Hasislik
Cimrilik şeriatın ve mürüvvetin emrettiği yerlerde malı sarfetmeyip tutmaya denir. Bu ise darlıktan kurtulmak ve hakarete uğramaktan kurtulmak içindir. Şahısların ve hallerin değişmesi ile cimriliğin de derecesi değişir. Akrabalar, yabancılar, zenginler ve fakirler gibi. Cimriliğin en şiddetli oluşu, yeme, giyinme ve tedavide kendi nefsi için tutumlu oluşudur. Buna şuhh denir.
İsraf ve Tebzir
Bu da şer'in ve mürüvvetin hükmüne göre sarfedilmemesi gerekli yerlerde malı saçmaya derler. Bu da nefsin mümkün olduğu miktarda faydalanmaktaki arzusu ve rağbetinden ibarettir. Fütüvvet bunda daha özel bir haldir. Bu ezayı terk, hayrı çok yapmak, müşkülleri gidermek ve ayıpları örtmektir. İsraf ve tebzir şer'i umurda olursa haramdır, mürüvvete muhalif olan yerlerde ise mekruhtur (tenzihen).
Cömertlik
Sehavet ve cud ise, kişinin, cömertliğin faziletine ve sevaba ermek ve kalbi cimriliğin rezaletinden temizlemek için kendisine vacip olandan daha fazla malı bezletmektir. Başka bir maksad için yapılan sarflar cömertlik değildir. Cömertliğin en yüksek mertebesi îsardır. İsar kendi ihtiyacı olduğu halde baş-kasını nefsine tercih etmektir.
Küfran-ı Nimet
• Küfranı nimet - şükrün zıddı.
Şükür
☼ Şükür verdiği nimetlerden dolayı, mün'imi, onu cefa olmayacak derecede tazime denir. Şükür nimetin bilinmesi diye de tarif edilmiştir.
Gazap
• İsteklerinin yerini bulmayışından dolayı duyulan gazap.
Bu ise kendisi için hayırlı veya şer olduğunu yakinen bilemediği halde, Allah'ın kendisi için daha evla ve hayırlı olarak halk ettiği şeyin gayrını düşünmek ve Allah'ın hükmünden gönlünde bir darlık hissetmektir.
Rıza
☼ Zıddı rızadır.
Bu ise nefsin eriştiği ve kaybettiği şeylerin karşısında, herhangi bir değişik duyguya düşmeksizin rahatlığı ve huzurudur. Tesellüm ise Allah'ın emrine bağlanmak ve tab'ine mülayim olmayan şeylere itirazı terk etmektir. Şerler ve isyanlar nefsin müktezasındandır, kaza değildir. Bundan dolayı küfre rıza küfürdür, isyana rıza isyandır hükmü reddolunamaz.
Şikayet ve Sızlanma
• Şikayet ve sızlanma - yük ve müsibetlere dayanamayıp bunları bir sıkıntı duygusu ile sözünde ve fiillerinde izhar etmek.
☼ Zıddı sabır - nefsi şikayetten uzak tutmaktır.
Allah’a Karşı Cür’et
• Allah'a karşı cür'etkar olmak ve azabından ve gazabından emin olmak.
Havf (korku)
☼ Zıddı korkudur (Havf).
Eğer korku büyük görme ve heybetli görmekle birlikte olursa haşyet denir. Bunun hakikati ise istenmeyen bir şeyin başına geleceği düşüncesinden dolayı kalbde hasıl olan elem ve titremeye denir. Bu kalbde hüznü doğurur. Hüzün nefsi hertürlü eğlenceden alakoymak, geçmiş günahlarına acı duymak, fevt ettiği tâat ve ömürden esef duymaktır. Hüznün kalbdeki meyvalarından biri de huşudur. Bu Allah'ın huzurunda kalbin bütün gücü ve himmeti ile kaim olmaktır. Kalblerin Allamülkulub olan Allah için tezellülüdür diye de tarif edilmiştir. Havfin meyvalarından biri de yakîndir. Bu ise Sufiye indinde ilmin kalbin tümünü doldurup onu ihata etmesidir. Korkunun meyvalarından biri de ubudiyyet (kulluk)dir. Bu nasıl ki her halde senin Rabbin olduğu gibi, senin her halde onun kulu olmandır. Kulluk ibadetten etem olan bir ameldir. Tam bir hürriyeti gerektirir. Hürriyet ise kulun mahlukatın boyunduruğuna girmemesi ve Allah sultasından başka sulta tanımamasıdır. Bu da ancak güçlü bir irade ile beraber olur. İrade ise adetlerden kendisini kurtararak kalbin hakkı talebde sebat ve salabet üzere olmasıdır.
Allah’ın Rahmetinden Yeis
• Allah'ın rahmetinden yeis duymak - Allah'ın rahmet ve fazlının kendisi için artık yok olduğunu zannetmesi ve kalbin bundan ümidini tamamen kesmesi.
Bu da emin gibi küfürdür.
Reca (ümit)
☼ Zıddı recadır.
Reca ise kalbin Allah'ın rahmetinin yüceliğinin marifetinden doğan gönüldeki açıklık ve rahmetinin bolluğundan doğan gönül rahatlığıdır.
Fasıka Sevgi, Ülemaya Buğz
• Fasık kişilere duyulan sevgi ve zâlim kimselere dayanmak.
Allahu Teâla:
(َلاَو اُونَآْرَت َىلِإ َنِيذَّلا اُومَلَظ َمَتَفُمُكَّس ُرَّانلا…) [ دوه:113]
“Sakın zulm edenlere dayanmayınız ki sonra ateş sizi messeder” (HUD SURESI : 113) buyurmaktadır.
☼ Zıddı ise isyanından dolayı sırf Allah rızası için her asiye buğzetmektir.
Hasseten zâlimlere ve bid'atlara fazlaca itibar edenlere, zira onların masiyetleri başkalarına da sirayet eder. Diğer asilerin şerrinden korkmadığı takdirde her müslümana bunlara olan buğzunu açıkça belirtmek vâcibdir.
• Ülemaya ve salih kişilere buğz etmek.
☼ Zıddı sırf Allah rızası için bunları sevmektir.
Talik
• Talik - bedenin Allah'tan gayrı bir şeyden dolayı kaim olduğunu zannetmesi.
Tevekkül
☼ Zıddı tevekküldür.
Tevekkül ise kişinin varlığının ancak Allah'dan olduğunu bilmesidir. Başka bir tabirle işin hükmü ancak sahibine aittir. Onun vekaletine havaledir. Denilir ki, beşer kudretini aşan işlere kalkışmamasıdır. Sebeblere teşebbüs edip sebeblerde gayret göstermek tevekkülü muhil değildir.
Makam Sevgisi
Bu kalblere sahib olabilmektedir. Eğer bu nefsin arzu ve iştihalarından haram olan şeylerde gayret şeklinde tezahür ederse mutlak haramdır. Eğer hakkı almak için bir vesile ise, mübah ve müstehab olan isteği tahsil ise, zulüm ve haksızlıkları yoketmek için ise, ibadete imkan sağlamak için olursa, hakkın tenfizi, dinin izazı ve emri bilmaruf nehy anilmünker ile ahlakı ıslah için olursa bu esnada da vâcib veya sünneti terk gibi veya riya gibi bir mahzura düşmemek şartı ile câizdir ve hatta müstehabdır. Yok böyle bir mahzur da beraber işleniyorsa câiz değildir. Zira haram ve mekruh olan şeylerin işlenmesinde niyetin tesiri yoktur. Her ne kadar bu nefsin hoşuna gittiği veya kemâlden zannettiği için yapılmış olsa da. Ancak bu arzuda bir haram yoksa, haram değildir ama mezmumdur. Zira makam sahibinde ahlakata riayette kusur ihtimali çoktur. Sahibini kemâlden olmayan şeyleri sanki kemâlattan gibi göstererek nifaka ve riyaya düşürmesi korkusu, hileye, yalana, ucub ve benzerlerine düşürmek ihtimali vardır. Ancak, makam mahabbeti olmaksızın, geçici bir lezzet için hırs sahibi olmaksızın dünya makamında bulunmak mezmum değildir. Hangi makam peygamberler makamından, hülefai raşidinin makamından daha yücedir.
Zemmedilma Korkusu, Övülme Arzusu
• Zemmedilme ve ayıplanma korkusu.
• Öğülme arzusu.
Bunun hükmü de dünya mahabbetinin hükmü gibidir.
Heva ve ve Hevesata Uyma, Emel, Tama’
• Heva ve hevesata uymak.
☼ Zıddı mücahededir.
Mücahede ise genelde nefsi alışkanlıklarından alakoyup, arzularının hilâfına sevk etmektir.
• Emel - herhangi bir istisna ve islah şartı olmaksızın takdir olunan zamandan daha fazla bir ömrü istemek.
Ancak istisnai bir hal, ibadetin ziyadeleşmesi için bir salah şartına bağlı olarak uzun ömür talebi mezmum olan bir emel değildir belki mendubdur. Hasılı emel eğer muharremattan dünyada lezzet almak için olursa mutlak haramdır. Aksi takdirde haram değil ama cidden mezmumdur. Tâati artırmak için olsa bile.
• Tama' - insana lezzet veren bir haramı veya hükümde mübah olan nevafilden (fazlalık) olan bir şeyi murad etmek.
Haramın tama'ı haramdır. Nefsin arzularını tama' ise haram değil ama mekruhtur. Tama'ın en çirkini insanlardan bir şeyi tama'dır.
Tefviz
☼ Tama'ın zıddı tefvizdir.
Tefviz, tehlikeden emin olmayan mesalihiyin Allah tarafından muhafazasını istemektir. Yani nevafil ve mübah olan şeylerden senin için hayırlı olanın korunmasını, aksi halde men'ini istemektir.
Hıkd (kin)
• Hıkd (kin) - bir kimseyi kendi nefsinden aşağı görmek, ondan nefret etmek ve ona buğz etmek.
Eğer hıkd kendisine o kimseden isabet eden bir zulümden değilde hakkı konuşmasından, adil olmasından dolayı ise, emri bil ma'ruf nehy anil münker gibi, mutlak haramdır. Eğer kendisine gelen bir zulümden dolayı ise haram değildir. Eğer hakkını almaya muktedir değilse, onun için hakkı ahirete, kı-yamet gününe te'hir etmekten başka yapacağı birşey yoktur. Efdal olan ise affetmektir. Eğer hakkını almaya muktedir ise ona düşen gene affetmektir. Bu şekildeki afv evvelkinden de efdaldir. Hakkını hiçbir fazlalık olmaksızın almak da câizdir. Ancak arızi bir sebebden dolayı hakkını almak affetmekten de efdal olur. Meselâ, eğer afv onun zulmünün artmasına hakkın alınması ise azalmasına veya zulmün yok olmasına sebeb olursa. Eğer hakkından fazlasını alırsa bu zulümdür ve cevrdir.
Şamata
• Şamata - düşmana isabet eden bir beliyyeden sürur ve sevinç duymak.
Bu mezmum bir duygudur, hele ona isabet beliyyenin kendisinin kerametinden ve duasından dolayı isabet ettiğini sanarsa. Belki ona düşen yaptığı bedduanın kendisinin bir hatası olduğundan dolayı hüzün duyması ve bu beliyyenin o zattan defolması için dua etmesi, daha evvel yapamadığı iyiliği şimdi yap-maya çalışması gerekir. Aksi halde bir zâlim olacaktır.
Küsmek, Ahdi Bozmak, İhanet, Va’dde Hulfetmek
• Dünya ve dünyalık sebebi ile üç günden fazla bir kimseye küsmek ve düşmanlık beslemek.
Ancak bu ahiret umuru sebebi ile olursa veya bir masiyetten dolayı olursa veya te'dip etmek için olursa câizdir, hatta mendubdur. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden ve eshabı kiram radıyallahu anhumdan varid olduğu gibi.
• Ğadr - sözü ve ahdi izin almadan bozmak.
Bu haramdır.
☼ Zıddı vâcib olup bu ise ahdi muhafaza etmektir.
Ahdi bozmaya ihtiyaç hissedildiği vakit izin almak vâcibdir.
• İhanet.
İhanet haramdır.
☼ Bunun zıddı ise emanettir.
Emanet de vâcibdir.
• Va'dde hulfetmek.
☼ Zıddı va'dde vefa göstermek ve onu yerine getirmektir.
Hulfetmek niyeti ile va'dde bulunmak yalandır ve haramdır. Fakat yerine getirmek niyeti ile va'd câizdir. Sonra ona vefa göstermek vâcib değil müstehabdır. Böyle bir va'dde hulfetmek tenzihen mekruhtur. İmam Ahmed ibni Hambel indinde va'de vefa göstermek vâcibdir, hulfetmek ise haramdır. Burada açık bir hilâf şüphesi vardır. Salikin şanından olan hilâfı terk edip muvafık olanı almaktır.
Allah’a ve Mü’minlere Sui Zan
• Mücerred vehimden dolayı Allaha ve mü'minlere sui zanda bulunmak.
Böyle bir zan haramdır. Ancak isyankar ve açıktan facir olan kişilerde zanna delalet eden karineler
varsa bu zan değildir.
Hüsnü Zan
☼ Sui zannın zıddı Allah'a ve mü'minlere hüsnü zanda bulunmaktır.
Bunlardan birincisi yani Allah'a hüsnü zanda bulunmak vâcibdir. İkincisi ise yani mü'minlere hüsnü zanda bulunmak ise işlerinde şüphe edilenler hakkında mendubdur. İşlerinde salaha da fesada da ihtimal olan hassaten mü'minler hakkında fesada hamletmek haramdır.
Tatayyür ve Tayare
Bu teşaümdür. Yani herhangi bir kuşu veya bir şeyi görmekle başına bir kötülük geleceğini zannetmektir. Bu haramdır.
Fal
☼ Zıddı faldır ve mübahtır.
Fal, murada muvafık olan bir sözden teberrük etmek, kolaylığa işaret olacağını düşünmektir. Kurtulacaksın ve rahatlıyacaksın gibi. Nitekim bunlara salih kimseleri görmek ve mübarek günlere rastlamak gibi hallerde eklenir.
Mal Sevgisi, Dünya Mehabbeti, Hırs
• Mal sevgisi (tasadduk için, bedenin kıvamı ve vâcibleri yerine getirmek için değil).
Haramı işlemek için mal sevgisi haramdır. Helâl için ise haram değildir. Fakat mezmumdur.
• Dünya mehabbeti. Yani şehevat ve ölümden önceki acil lezzetlerin sevgisi. Bunun hükmü de mal sevgisinin hükmü gibidir.
☼ Zıddı zühd - dünyanın kalbde kerih ve soğuk gelişidir.
• Hırs.
☼ Bunun zıddı kanaattir.
Kanaat dünyalığın azı ile, fazlasını talep etmeksizin yetinmektir.
Sefeh, Tembellik, Acele, Tesvif
• Sefeh - aklın za'fiyeti, azlığı ve kesikliği.
☼ Zıddı rüşd - akıl kuvveti ve kemâle ermesidir.
• Tembellik ve yavaşlık.
• Acele - meramın süratle hasıl olması için kalbe doğan ilk manaya göre veya düşünmeden, bilmeden ve yüksek bir görüşe varmadan bir şeyi hemen yapmaya kalkmak yahut bir şeyi her parçasının hakkını gereği gibi vermeden tamamlamaya kalkışmak.
☼ Acelenin zıddı inaedir.
Birincinin zıddı akıllı ve güzel bekleyiştir. İkincinin zıddı ise tevakkufdur, bir kemâli tam olarak belirinceye kadar sebat etmektir. Üçüncünün zıddı ise her parçanın tam hakkını verinceye kadar teenni ve soğukkanlı harekettir.
• Tesvif - bir işi istikbalde yapacağını belirtmek.
Bu ise ahiret amelinde mezmumdur.
☼ Bunun zıddı bir işte acele etmek ve yarışmaktır.
Kalbin Acımasızlığı
• Sertlik ve kalbin acımasızlığı, katılığı.
Cenabı Hak:
) …ْوَلَو َتْنُآ ًّاظَف َظِيلَغ ِبْلَقْلا اُّوضَفْنلا ْنِم َكِلْوَح…(
]نارمع لآ:159[
“Eğer sen sert katı kalbli olursan (insanlar) senin etrafından ayrılacaklardır” ( AL-I IMRAN SURESI : 159 ) buyurur.
İnce kalplilik
☼ Zıddı yumuşak ve ince kalbli olmaktır.
Bu ise başkalarına gelen bir ezadan dolayı üzüntü duymaktır. Rahmet ve şefkattir ve insanların üzerinde bulunan bir kötülüğü gidermek için himmet edip gayret göstermektir.
Ayıplardan Utanmama
• Vekahe (ayıplardan utanmama).
☼ Zıddı haya - suç işleme korkusunun kalbde yer edişidir.
Dünya İşlerinden Hüzün ve Korku
• Dünya işlerinden hüzün duymak.
Bu dünya nimetlerinin kaybından dolayı gönülde bir elemin ve bir burukluğun hasıl oluşudur. Böyle bir duyguya sahip olan kimsede aynı zamanda dünya nimetlerinin fazlalığı, ona erişmekten dolayı bir ferahlama da mutlaka bulunur. Ancak şunu iyi bilmelidir ki, eğer hüzün bir kimseyi sabırdan çıkartıp yakınmalara, ferahlıkta şükürden çıkartıp isyana ve tehlikelere atıyorsa haramdır. Yok hüzün sabra engel olmuyor, ferahlıkta şükrü önlemiyorsa haram değildir. Ancak kemâl malın kazancı ve kaybından hasıl olan duygunun aynı olmasıdır. Bu tefviz ve teslim makamıdır. Çok şerefli bir makamdır.
• Dünya umurundan gönülde bir korkunun hasıl olması.
Bu dünyevi bir işte istemediği bir şeyin başına geleceği endişesinden doğan kalbdeki buruklukdur ve hüzünden başkadır. Zira hüzün geçmişte vaki olan istenmeyen bir işten hasıl olan burukluk, korku ise gelecekte vaki olacak istenmeyen işten meydana gelen buruklukdur.
Ğış ve Ğıl
• Ğış ve ğıl - başkalarına bir zararın gelmesinden kaçınmamak sebebi ile bir metaın asıldan gayrı şeyden arıtılmaması.
İsterse başlangıçta onu arzu etmese bile. Meselâ bir kimse ayıplı bir malın aybını saklayarak sattığı gibi. Bu hasedden başka bir şeydir ama burada haramdır.
Fitne
• Fitne - dini bir faide olmadan insanlar arasında ihtilâf, karışıklık, telaş, ihtilâl, mihnet ve belânın zuhuruna sebeb olmak.
İnsanları isyana ve sultana karşı kışkırtmak gibi. Bu da haramdır.
Müdahane - Dini İza'fiyet ve Kusur
Bir isyanı veya menhiyyatı gördüğü zaman, hiç bir zarar vermeden onu tashihe gücü yettiği halde, tashihe çalışmayıp susmaktır. Bu da haramdır.
Salabet (sağlamlık)
☼ Zıddı salabet (sağlamlık) tir.
Eğer bir kimsenin menhiyyat karşısında susması nefsinden ve başkalarından bir takım zararları gidermek için ise buna müdarat denir, câizdir. Hatta birçok yerlerde müstehabdır.
Avammı Nas İle Beraber Olmak
• Avammı nas ile olmaktan haz duymak, avamdan ayrı kalmaktan üzüntü duymak.
Diğer dünya metaı ile de ünsiyet böyledir. Bu yolun saliklerine yaraşan Allahu Teâlanın zikri ve tâatiyle ünsiyet edip haz duymaktır. Avamla karşılaştıklarında ise bir ağırlığı hissetmesi ve kendisini garib, yalnız görmesidir. Bu görüş kibir ve ucubdan gelmemelidir. Ancak kendilerini zikir, fikir ve tâattan uzaklaştırdıkları için olmalıdır.
Batş ve Hafiflik
Bu organlarda tezahür eder.
☼ Bunun zıddı vekar ve sükundur.
Bu da boş bakış, boş söz ve hareketten kaçınmaktır. Vekar ilmin, hilmin alameti, salihlerin şiarıdır. Ancak vekar gösteriş (riya) ve tekebbür için olmamalıdır. İhlasın bu noktadaki alameti insanlar arasında ve yalnızken davranışların müsavi oluşudur.
İnad, Temerrüd ve İbae, Salaf, Nifak
• İnad - hakka karşı büyüklenme, hakkın hak olduğunu bildikten sonra inkar.
• Temerrüd ve ibae - kendinden büyük olanların nasihatlerini kabul etmemek ve onlara itaatten kaçmak.
• Salaf - nefsin tezkiyesi ve çok zor ve meşakkatli işlerde güçlü ve kudretli olduğunu izhar etmek, kendisinin tasdik edilmemesi veya yalana düşmesiyle hiç ilgilenmeden garib işlerden haber vermek.
• Nifak - dışın içe, sözün de fiile uymayışı.
Cerbeze, Ğabavet, Tehevvür
• Cerbeze.
Cerbeze insanı idraki mümkün olmayan şeylere müttali olmaya sevkeden bir meleke ve arzudur, müteşabih olan ayetleri anlamaya çalışmak, kaderi araştırmaya çalışmak gibi. Yahut cerbeze öyle bir meleke ve kabiliyettir ki, o kabiliyet sebebi ve vasıtası ile başkalarına zarar veren fiiller işlenebilir.
• Ğabavet.
Bu yaratılışta mevcut olan bir melekedir ki, sahibi hayır ve şerri anlamakta bundan dolayı kusur eder.
☼ Zıddı hikmettir.
Hikmet kendisi ile doğrunun hatadan ayırd edildiği kabiliyete denir.
• Tehevvür - kendisine karşı gelinmemesi gerekli işlerde aniden karşı gelme hassası.
Cübn (Korkaklık), Şirret ve Fücur, Cümud
• Cübn (korkaklık).
Cübn hemen yapılması gerekli işlere başlatmayan hassadır.
☼ Bunların zıddı şecaat (cesaret) tir.
Bu ise tehevvür ile cübn arasında bir haslettir ki, bunun sayesinde kendisine karşı gelinmesi gerekli umura karşı gelinir ve hemen yapılması gerekli işlere başlanır.
• Şirret ve fücur.
Bu öyle bir kabiliyettir ki, onunla nefsin arzularına mutlak olarak erişilmek istenir.
• Cümud.
Cümud isteklerden gerekli olanların yerine getirilmesinde kendisi ile kusur işlenen melekedir.
☼ Bunun zıddı iffettir.
İffet ise hak olan arzuları şer'a ve mürüvvete muvafık olarak elde etme hassasıdır.
DİLİN AFETLERİ
Küfür Kelimesi
Bu Allah korusun dilin afetlerinin başında gelir. Bunun hükmü ise, eğer her hangi bir dil alışıklığından değil de isteyerek söylenirse;
1. İşlediği amellerin tümü yok olur ve tevbe ettikten sonra avdet etmez. Kendisine eğer zengin ise, daha evvel haccetmiş olsa bile, yeniden haccetmesi farz olur. Daha evvel kılmış oldukları namazları, tuttukları oruçları ve verdiği zekatı kaza etmek vâcib olmaz. Ancak daha evvel geçir-dikleri namaz, oruç ve zekatı kaza etmesi vâcibtir. Zira küfür ile işlenen ameller yok olur ama işlenen günahlar gitmez.
2. Küfür kelimesi kadın tarafından söylenmiş olsa bile nikâhı yok olur, talak lafzı söylenmese bile. Ancak küfür kelimesi işleyip tevbe etmek üçten fazla yapılmış olsa bile hulle gerekmez. Eğer küfür kelimesi kadından sadır olmuşsa tevbeden sonra kadın tekrar nikâh etmeye zorlanır, icbar olunur. Eğer erkekten sadır olmuşsa kadın tekrar nikâha zorlanamaz. İsterse nikâh eder isterse etmez, muhayyerdir.
3. Kendisinden küfür kelimesi sadır olan kimse tevbeye zorlanır, kestiği (zebihesı) haram olur, katli de helâl olur. Tevbe etmek mücerred şehadet getirmekten ibaret değildir. Söylemiş olduğu şeyden dönmüş olması şarttır. Eğer tevbe etmezse katli vâcibtir ve ebediyyen cehennemde kalır.
• Kendisinde küfür korkusu (ihtimali) bulunan sözün sadır olması.
Bunun hükmü ihtiyaten tevbeye zorlanır ve nikâhı yenilenir.
• Hata.
Bunun hükmü tevbe ve istiğfara zorlamaktır.
Ancak bu üç afetin biribirinden ayırt edilmesi fetva ile olur.
Yalan
• Yalan - bir şeyi olduğundan başka türlü haber vermek.
Eğer bu hal amden yani bilerek ve isteyerek olmamış ise affolunur. Yok amden söylenmiş ise mutlak haramdır. Ancak bazı yerlerde söylemek câiz görülmüştür. Bunu inşaallah gelecekte açık-layacağız. Allahu Teâla:
)…ْمُهَلَو ٌبَاذَع ٌمِيلَأ َامِب اُونَاآ َنُوبِذْكَي( ]ةرقبلا:10[
“Yalanlarından dolayı onlar için elim azab vardır” ( BAKARA SURESI : 10)
) …اُوبِنَتْجاَو َلْوَق ِروُّزلا( ]جحلا:30[
“Yalan yere şehadetten kaçınınız” ( HACC SURESI : 30 ) buyurmaktadır.
Yalanın en şiddetlisi bühtandan tevbe
Yalanın en şiddetlisi bühtandır. Bühtanın en şiddetlisi de yalancı şahitliğidir, Allaha ve Allah'ın Resulüne iftira etmektir. Bühtandan tevbe etmek üç şeyle olur:
1. Bühtanı terke azmetmek;
2. Eğer mümkünse helâllık almak;
3. Ve bu iftirayı işitenler yanında nefsini tekzip etmek.
Babasından başkasına baba iddiasında bulunmak, efendisinden başkasına bir kölenin efendim demesi, rüyadaki kıssaları vakıa gibi zikretmesi, hulfetmek kasdı ile yapılan vaadlerden hulfetmek, her işittiği şeyi hakikat gibi söylemek yalanlardan bazılarıdır. Bu hususta şakası da ciddisi de müsavidir.
Yalanın câiz olduğu üç yer
Yalan üç yerde câiz olur. Tirmizi Esma Binti Yezid'den rivayeten istihrac ederki, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu;
) َلاُّلِحَيثَلاَث َّلاِإ ُبِذَكْلا : ،َاهَيِضْرُيِل ُهَتَأَرْما َبَذَآ ٌلُجَرٌلُجَرَو َبَذَآ ِيفا ،ٌةَعْدِخ َبْرَحْلا َّنِإَو ِبْرَحْلٌلُجَرَو َنِيمِلْسُمْلا َنْيَب َبَذَآ َحِلْصُيِل َامُهَنْيَب (
“Yalan üç yerden başka yerde helâl olmaz.
1. Bir adam zevcesini razı etmek için;
2. Harb içinde yalan söylemek, zira harb hud'adır;
3. Bir kimse iki kişi arasını ıslah etmek için yalan söylerse”.
Bu üç yerde de zâlim kişinin zulmünü defetmek maksadı vardır, hakkı korumak kasdı vardır.
Yalan ve tariz
Bazı hallerde söylenen sözleri yalan zannetmezlerse de bu doğru değildir. Meselâ: Kızınızın nikâhında gündüz siz henüz şimdi büluğa erdi dersiniz, halbuki o geceden büluğa ermişti. Mektebe gitmeyen çocuğa da yalan yere va'd etmek veya cezalandıracağını söylemek, başkasına ait bir sırrı bildiği halde bilmiyorum demek, isyanını inkar etmek de yalanın mubah olduğu yerlerdir, zira buradaki yalan da sulh içindir derlerse de bu da doğru değildir. Bu yerlerde mubah olan tarizdir. Yoksa yalan haramdır, hiçbir halde helâl olmaz. Tariz sözün zahirde ilk bakışta akla gelen manadan gayrıyı murad etmektir. Ancak sözde luğat bakımından murad edilen manaya delalet ihtimali olmalıdır. Mücerred niyet yetmez, yukarıda olduğu gibi. Bu şartlar olmadan tariz mekruhtur. Gerekli yerlerde tariz câizdir. Kelâmın belki, olabilir, inşeallah gibi sözlerle takyidi de tarizdendir. Nitekim Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
)ُجرْخلماٌعَبْرَأ ِبِذَكْلا َنِم : ،ُللها َءَاش َامَو ،ُللها َءَاش ْنِإ،َّلَعَلَو َىسَعَو (
“Bir kelâmın yalandan çıkması dört kelime ile olur. İnşaellah, maşaellah, lealle ve asa kelimeleridir”
buyurur. Tatarhaniyede de böyle zikrolunmaktadır. Bir malı altıya aldığın halde, meselâ ben bunu beşe aldım demen de tarizdendir. Zira az çoğun içinde mevcuttur. Onun için yalan olmaz. Bazan adedi çokluktan kinaye olarak söylemek de yalan olmaz. Ben seni yetmiş kere yahut yüz kere dâvet ettim veya bin kere dâvet ettim desen, dâvetiyin sayısı bu miktara ulaşmasa bile. Ancak bunlar beynennas çok manasında kullanılmaktadır.
☼ Yalanın zıddı doğrudur. Bu ise bir şeyi olduğu gibi bildirmeye denir.
Gıybet
• Gıybet - bir mü'minin kardeşinin kötülüklerini, o kötülüklerin sahibini bilen bir kimsenin yanında zikretmesi veya bu kötülükleri el veya başka bir organ vasıtasıyla kötülemek maksadı ile anlat-mak.
Bu kat'i haramdır. Allahu Teâla :
) …َلاَو ْبَتْغَي ْغَبْمُكُض ًاضْغَب…( ] تارجحلا:12[
“Sizden bir kısmınız diğer bir kısmı gıybet etmesin” (HUCURAT SURESI : 12 )
buyurmaktadır. Şunu iyi bilmelidir ki, gıybet dini veya dünyevi ayıpların hepsine şamildir. Ancak bir sözün gıybet olması için, ayıp sahibi kimsenin muhatab tarafından bilinmesi ve sözün kötülemek mak-sadı ile söylenmesi şarttır. Ancak Gadihan fetvalarında, bir kimsenin bir kasabanın ahalisini kötüleyerek deseki, bu kasabanın halkı şöyle şöyledir bu gıybet olmaz. Çünkü bu sözle kasaba halkının tümünü kas-detmemekte, bir kısmını kasdetmektedir. Kasdettiği kısım ise mechuldür.
Gıybet şu hallerde haram olmaz:
1. Bir kimse namaz kılıyor, oruç tutuyor fakat eli ve dili insanlara zarar veriyorsa, halkı onun zararından korumak için ondaki kötülükleri söylemek;
2. Böyle bir kimseyi cezalandırması için sultana bildirmekte gıybet olmaz, günah değildir;
3. Bir kimse kardeşinin kötülüğünü ona olan sevgisinden ve onu düzeltmek için söyler, öfke ve sövmek için söylemezse bu da gıybet olmaz;
4. Bir münkeri değiştirmek için söylemekte gıybet olmaz;
5. Müftüden fetva için zikretmek de gıybet değildir;
6. Onun şerrinden insanları korumak için olursa, meselâ şu adama dikkat edin o adam yan kesicidir gibi;
7. Bir kimseyi tarif etmek için söylenirse, topal Ahmed, kör Ali gibi;
8. Bir kimse bir fısk ve fücuru alenen yapıyor ise o fısk ve fücuru söylemek de gıybet olmaz. Ancak ondan başka bir aybı söylemek gıybettir. İmam Gazali rahmetullahi aleyh işi daha da daraltmış, gıybette sövmek veya ihtimam maksadını da şart koşmamıştır.
Gıybet üç kısımdır:
1. Bir kimse hem gıybet eder hem de ben gıybet etmiyorum, onda olan bir şeyi söylüyorum derse, bu küfürdür. Zira o kimse haramı kat'i olan bir haramı inkar etmiş olur;
2. Bir kimse gıybeti yapar ve bu gıybet de gıybet edilen adama ulaşırsa, bu bir masiyettir. Bu gıy-betin tevbesi gıybet edilen kimseden halallık almadan tamamlanamaz. Zira ona eziyet etmiştir, aynı zamanda kul hakkı vardır;
3. Bir kimse gıybet eder fakat gıybeti gıybet edilen şahsa ulaşmazsa tevbesi ve kendisi ve gıybet ettiği kimse için istiğfar etmesi kafidir. Bu tafsil doğru olanıdır. Fakih Ebulleys de bunu ihtiyar etmektedir. Bazı ülema halallık mutlaka lazımdır, tevbe ve istiğfar yetmez demişlerdir. Ancak bir kimsenin yanında birisinin gıybeti yapılmış yahut buhtan atılmış ise o kimseye yardımcı olmak ve gıybet edeni bundan men etmek vaciptir.
Nemime ve Alay
• Nemime - açıklanması hoşlanılmayan bir şeyi açmak ve bir sırrı ifşa etmek.
Bu çok kere arkasından atılan kimseye sözü iletmeye ıtlak olunur ki bu haramdır. Ancak bu sözde kendisi için bir zarar var ve bu zararı ancak bunu söylemekle defetmek mümkün ise o zaman vâcib olur. Zira bu zararın giderilmesidir, nasihattır. Allahu Teâla:
… ΩΩ ⌠⊗ΤΨ≠ΣΤ ΘΩΡ ξ∩ΠςΩ ]⇐κΞΘΩ∨ (10) ≈ ]ملقلا:10[
“Sakın her yemin edip küçültücüye itaat etme”
buyurmaktadır.
• Alay.
Zira bunda hafife almak ve küçük görmek manası vardır. Bu ise haramdır. Allahu Teâla:
… Ω ⌠≤Ω♥ΩΤ χ⋅πΤΩΤ∈ ⇑ΨΘ∨ ]ζΩΤ∈ ≈ ]تارجحلا:11[
“Bir kavim bir kavimle alay etmesin”
buyurmaktadır.
Lânetlemek, Sövmek, Fuhş, Ta’n ve Ta’yir, ve Niyaha
• La'n yani lânetlemek - Allah'tan ve Allah'ın rahmetinden bir şeyi uzaklaştırmak.
Muayyen bir kişi hakkında azimle bunu talep etmek câiz değildir. Ancak küfür üzerine öldüğü sabit olursa o zaman sabit olur. Ebu cehil gibi. Herhangi bir hayvanı veya camit bir şeyi de lânetlemek câiz değildir. Sadece bir kimseye nisbet etmeksizin genel olarak kötü bir vasfı lânetlemek câiz olur.
• Sövmek.
İmam Müslimin Ebu Hüreyreden rivayet ettiği gibi, Resulullah sallallahu ve sellem, birbirine söven iki kişiden söylediklerinin günahı birinciye aittir, bir rivayette de ilk sövmeye başlayanadır buyurmuştur. Ancak bu ey cahil, ey ahmak gibi mukabelesi câiz olan şeyler hakkındadır. Yoksa ya zani veya ya vatı' gibi mukabelesi câiz olmayan hallerde ise her ikisi de günahkârdır. İlk başlayanın günahı daha çoktur. Bu gibi hallerde ikinciye düşen ya afv edip sabır göstermektir veyahut hakime şikayet etmektir, veya-hutta ya cahil gibi sözlerle mukabele etmektir.
• Fuhş - kabih olan işlerden sarih ibarelerle bahsetmek.
Cinsi münasebet veya kazai hacet gibi işlerden sarih ifadelerle bahs etmek zaruret olmadıkça mekruhtur. Edeb bunlardan kinai lafızlarla bahsetmektir. Salihlerin adetleri de böyledir.
• Ta'n ve ta'yir yani ayıplama da dilin afetlerindendir.
Allahu Teâla:
“Nefislerinizi alaya almayınız” buyurur.
• Niyaha - ölünün başında ağlamadan da olsa meyyitin şemailini, vasıflarını yüksek sesle ve beste hâlinde sıralamak.
Mira’, Cidal, Husumet
• Mira' - başkasının sözünde bozukluk olduğunu göstermek sureti ile ta'n yani kötülemek.
Bu ya luğat bakımından lafızda olur, yahut manada olur yahutta mütekellimi kötülemek kasdı ile olur. Meselâ Hak olan ancak şöyledir gibi sözlerle. Bu sözü söylerken maksadın hakkı izhar değildir, bu sözüyün başkasını kötülemekten başka bir maksadı yoktur. Ancak maksad nefsiyin akıllı olduğunu ve bir takım meziyetleriyin bulunduğunu göstermektir ki bu haramdır. İnsana yaraşan, bir sözü işittiği vakit eğer o söz hak ise tasdik etmek, eğer batıl ise ve dini meselelerle de ilgisi yoksa sükut edip geçmek, eğer dini meseleleri ilgilendiriyorsa ve kabul edileceği umuluyorsa batıl olduğunu gösterip inkar etmek vâcibdir. Zira bu bir nehy anil münkerdir.
• Cidal - fikrinin açıklanması ve onun takririne tealluk eden konuşmalar.
Eğer hasmını mahcup edip kendi üstünlüğünü göstermek için ise haramdır. Hatta Hülasada beyan edildiği gibi bazı ülema indinde küfürdür.
• Husumet - maksadlı bir mala veya hakka erişmek için kelâmdaki ısrar ve inad.
Eğer bu butlanı göstermekte olursa veya delil için hiç ihtiyaç olmadığı halde sözleri arasında eziyet verici kelimeler kullanırsa veya ilimsiz muhasama yaparsa veya muhasama sırf hasmını kırıp kahretmek için yapılırsa haramdır. Eğer, husumet bu hallerden tamamen hâli ise ki bu nadirdir, o zaman câiz olur. Ancak imkan bulunduğu takdirde husumeti terk etmek evladır.
Teganni
Allahu Teâla:
“İnsanlar arasında sözün lehviyyatını satın alanlar var”
buyurmaktadır. Tatarhaniyede de “teğanni bütün dinlerde haramdır” denilmektedir. Bizim ve ehli kita-bın nezdinde masiyet olan bir şeyle vasiyette böyledir. Muğanni ve muğanniyelere vasiyet de böyledir. Zahiruddin Merğınani'den hikaye olunur ki, bir kimse zamanımızın okuyucusuna okuyuşu esnasında “ahsente” ne güzel yapıyorsun dese küfretmiş olur. Zira insanlara lehviyat için birşey okunursa bu icmaen haramdır. İcmaen haram olan bir şey kat'i haramdır. Onun güzel demesi ise tahlildir. Yani haramı helâl kabul etmektir. Her kat'i bir kötüyü, kabihi tahsin (iyi görmek) küfürdür. Hidaye ve zahire sahipleri ise bunu günahı kebire olarak beyan etmişlerdir. Bu bayram ve düğünlerin dışında halk için yapılan teğannidir. Zamanımızda sufiyyenin mescidlerde yaptıkları teğanni de buna dahildir. Hatta bir takım şiirlerle yapılan dualar ve birtakım ehli lehvin karışık yaptıkları zikirlerde buna dahildir. Bu ise teğanniden daha da şiddetlidir. Zira bu ibadet inancı ile yapılmaktadır.
Yalnızlığı gidermek için tek başına şiirlerle yahut düğün ve bayramlarda yapılan teğannide ise ihtilâf edilmiştir. Doğru olanı zamanımızda bunları mutlaka menetmektir. Biz şiirlerle teğanni diye ka-yıtladık zira kur'an ile ve zikir ve dualarla teğanni ise hilâfsız haram olan ve lahni istilzam eder.
İmam Bezzazi, lahinle kur'an okumak masiyettir, okuyan da dinleyen de günahkâr olur demektedir. Mecma'ul fetavada da böyle yazar. Bezzazi derki, Kur'anda lahin bila hilâf haramdır. Allahu Teâla buyurur:
“Bu Arabca Kur'andır, karışıksız”.
İmamı Zeyle'i de, Kur'anı Kerimin kıraatinde terci' ve tadrib (dümtek tutmak) helâl olmaz, böyle bir okuyuşu dinlemek de câiz değildir. Zira bunda fasık kimselerin fısklarını icra ederken yaptıklarına benzer bir hal vardır. O da teğannidir, der.
Tatarhaniyede denilirki, Kur'anı Kerim okurken teğanni yapmak ve lahin yapmak, eğer kelimelerin asıllarını değiştirmiyor bilaks sesi güzelleştirip kıraati süslüyorsa, bizce namaz içinde de dışında da müstehabdır. Ancak kelimeyi aslından değiştiriyorsa namazın fesadını mucibdir. Zira kelimeleri değiştir-mek menhiydir.
Etturbuşti derki, eğer kıraat dinleyenlerin kalblerinde vecdi tehyic eder, hüznü doğurur ve göz yaş-larını akıtacak biçimde yapılırsa, teğanni tecvidden çıkarmadığı ve kelime ve harflerde nazma riayete engel olmadıkça müstehabdır. Bu sınır aşılırsa yani nazm bozulur, tecvid zarar görürse o zaman istihbab kerahate dönüşür.
Musiki ile ve vezin bilgisi ile uğraşanların yaptıkları iş, Allahu Teâlanın kelâmında şiir, gazel ve mesnevileri için kaynak ittihaz ederler. O kadarki, bunları dinleyenler namelerin ve takti'lerin faz-lalığından hemen onu anlarlar. Bu islamda meydana gelen bid'atların en korkuncu, ihdas edilen meselelerin en büyüğüdür. En aşağı bunları dinleyenleri men etmek, okuyanını ise tazir etmek vacip olur.
İmam Nevevi Tibyanda, Kadılkuzatta Kitabulhavi de derki: Eğer sonradan ihdas edilen bir takım elhan ile kıraat Kur'anı Kerimin lafzını bir kısım hareketleri ilave etmek veya çıkartmak, med edilmesi gerekli yerde kasr, kasr edilmesi gerekli yerde med ederek, siğasından çıkarıyor ve manada bir takım iltibaslara sebeb oluyorsa bu haramdır. Okuyan fasık, dinleyen günahkâr olur. Zira bu doğru yolu bırakıp çerpeşik yollara sapmaktır. Allahu Teâla:
…… [ΤΤ⇓∫⌠≤ΣΤ∈ ΘΖΤ∼ΨΤΩ≤Ω∅ Ω⁄κΤΩΤ∅ Ψ′ ωΩΨ∅… ≈ ]رمزلا:28[
“Kur'an Arabcadır, hiçbir eğri büğrü hâli yoktur” buyurur.
Sırrı İfşa Etmek
Bir mecliste ifşa edilmesi arzu edilmeyen bir hal olur veya bir söz söylenirse buda şeriata aykırı değilse kitmanı vacip olur. Eğer şer'a muhalif olursa ve kul hakkına taalluk etmezse, yalnız Allah hakkına taalluk ederse ve bunun islam dininde bir cezası, haddi yoksa aynı şekilde ketmi lazımdır. Eğer bir haddi varsa zina ve şarap içmek gibi, insan muhayyerdir, ancak efdal olan setr etmektir. Eğer bu iş kul hakkına taalluk ediyorsa, bu da bir kimseye zarar verecekse veya bir hükmü şer'i varsa kısas ve tazminat gibi, bu takdirde eğer bilinmiyorsa haber vermek, şahitliğe dâvet edilirse şahitlik etmek gerekir, biliniyorsa ve şahitliğe çağrılmamış ise ketm etmek gereklidir.
Batıl Söz
• Batıl bir meselede havz (söylemek).
Sahih bir maksad olmaksızın içki meclislerinin veya zani ve zaniyelerin hikayelerini anlatmak gibi. Bu haramdır, zira bu bir ihtiyaç olmaksızın kendinin veya başkasının isyanını izhar etmektir.
Dilenmek
• Bir dünya malını veya menfaatini kendisinin o malda hiçbir hakkı olmadığı halde istemek (dilenmek).
Bu da haramdır. Ancak zaruret hâlinde mübah olabilir. İnsanın dilenmesini mübah kılan zaruret ise, çalışmaya hastalık veya güçsüzlükten dolayı muktedir değilse kendisine de bir gün yetecek kadar yiyeceği bulunmazsa o zaman dilenmek mübah olur. Zekat veya sadaka istemek de aynıdır. Ancak alacağından hakkı olanını, beytülmalden geçinebileceği kadarını, kölesi, karısı ve işçilerinden ve talebesi eğer büluğa ermiş ise kendisinden, ermemiş ise ve velisinden izin almak şartı ile ev işlerinde hizmet etmelerini istemek mübahtır.
En çirkin isteme şekli Allah rızası için diyerek dilenmektir.
Kadının Mahzursuz Boşanma Talebi
• Kadının hiç bir mahzuru yokken kocasından kendisini boşamasını istemesi.
Bu mezmum olan isteklerdendir. Böyle bir istek taşıyan kimsenin ta'zir ve te'dibe müstehak olduğu zikrolunmaktadır.
Avamdan Bir Kimsenin Müşkil Meselerde Suali
• Avamdan olan bir kimsenin, kültürü kendisine idrak imkanı vermeyecek kadar zayıf olduğu halde, Allah'ın zatının künhüne, mahiyetine, sıfatlarına, kelâmına, harflerin kadimmi yoksa hadismi olduğu, Allah'ın kaza ve kaderinin neler olduğu gibi şeyler hakkında bilgi sahibi olmaya kalkışması.
Bu da mezmum olan suallerden biridir.
Müşkil meseleleri ve yanlışlıkları sırf mahcub edip ve yanlışını göstermek için sormak da mezmum olan suallerdendir. Ancak bu meselelerden yalnız öğrenmek ve öğretmek yahut anlayışlarını imtihan etmek için yahut onları bazı meselelerde teemmüle sevk etmek için olursa müstehabdır.
Bazı Tabirlerde Hata Etmek
Camiussağirde bir kimsenin (senin nebiyyin hakkı için) diyerek dua etmesi mekruhtur denilmek-tedir. Yalnız peygamber için değil her mahluk için böyle denilmesi mekruhtur. Zira hidaye de beyan e-dildiği gibi hiçbir mahlukun Halik üzerinde hakkı olamaz. Ancak Bezzazi (falanın hürmetine) diyerek duayı tecviz etmiştir. İmam Muhammed de bir kimsenin (benim imanım Cebrailin imanı gibidir) demesi mekruhtur, der. Ancak (Cebrail neye inanıyorsa bende öyle inanıyorum) demesi câizdir. Siraciyede zikrolunduğu gibi, erkeğin karısını kadının da kocasını ismi ile çağırması mekruhtur.
Sözde Nifak ve İki Dillilik
• Sözde nifakın bulunması.
Sözde nifak medih ve mehabbette sözün iç duygulara uymamasıdır. Yalancıyı tasdik de bu kabil-dendir. Emirler ve büyüklerin yanında bulunanlardan bu illetten kurtulan pek azdır. Gerçi mudara câizdir. Ama mudara zarar vermesinden korkulan kimseden bu zararı def' için gösterilen iltifata denir.
• İki dillinin sözü.
Bu birbirine karşı olan iki kimseden herbirine karşı onun sözüne muvafık olarak konuşmaktır, yahut birinin sözünü diğerine nakletmek veya bunlardan herbirinin diğerine karşı oluşunu beğenip sena etmek veya herbirine ayrı ayrı yardım edeceğine söz vermektir. Bu gibi söz ve hareketler nifakı tazammün eder. Belki daha da fazlasını.
Kötülüğe Şefaat Etmek
Allahu Teâla:
“Bir kimse bir kötülüğe şefaat ederse, şefaatçiye de kötülüğü işleyen kadar günah vardır”
buyurmaktadır. Bunun zıddı iyiliğe şefaat etmektir. Cenabı Hak:
“Bir kimse bir iyiliğe şefaat ederse bundan ona bir nasip vardır”
buyurur.
Münkeri Emir ve Ma'ruftan Nehyetmek.
Bu münâfıkların sıfatıdır. Allahu Teâla:
“Münâfık kadın ve münâfık erkekler varya bazısı bazısına münkeri emreder ve ma'ruftan nehyederler”
buyurmaktadır. Zulmü emretmek ve zâlime zulmünde sözle yardımcı olmak da bu babdandır.
☼ Bunun zıddı ise muktedir olunur ve bir zarar da verilemeyecek olursa vâcibdir.
Allahu Teâla:
“Sizlerden ma'rufu emreden, münkerden nehyeden ve hayra dâvet eden kimseler bulunsun. Felaha eren (kurtuluş bulan) ancak bunlardır”
buyurmaktadır. Emrettiği ve nehyettiği şeyin amili olması şart değildir.
Sövmek, İnsanların Ayıplarını Araştırmak
• Sözde sertlik, kabalık ve ırzı hetk (sövmek) (bilhassa mahallinin gayride).
Bunun mahalli kâfirler, bid'at ehli ve zâlimlerdir. Birde rıfk ile ve yumuşak bir tarzda münkerden nehyetmek, haddi tatbik etmek, azarlamak ve tedibde fayda vermezse. Allahu Teâla:
“Onlara karşı sert olunuz,// sizde bir şiddeti ve sertliği bulsunlar,// Allah'ın dinindeki rahmet ve merhametteki fazlalığınız sizi onlara karşı şiddet ve kabalıktan alakoymasın”
buyurmaktadır. Bunun gayrı yerlerde tatlı sözlü ve güler yüzlü olmak müstehabdır.
• İnsanların ayıplarını araştırıp soruşturmak.
Zira bu insanların kötülüklerinin peşine düşmek ve tecessüstür. Allahu Teâla:
“Tecessüs etmeyiniz”
buyurmaktadır.
Alim Yanında Söze Başlamak
• Cahil birinin alim bir kimsenin yanında, talebenin üstazı yanında sözü açması.
Üstazın talebesi üzerindeki hakkı
Hulasa da Ezendusti derki, İmam Harahziye “alimin cahil üzerinde, üstazın talebesi üzerindeki hakkı nedir?” diye sorduğumda dedi ki, “ikiside aynıdır”. O da ondan evvel sözü açmaması, onun bulun-madığı zamanda da olsa yerine oturmaması, ona karşı sözünü reddetmemesi ve yürürken onun önünde yürümemesidir. Talimi müteallimde de “muallimin önünde yürümemek. yerine oturmamak, izni alınmadan onun yanında söze başlamamak, onun yanında fazla konuşmamak, yorgun olduğu zamanlarda ondan birşey sorulmaması, vaktin beklenmesi, kapısının vurulmaması o çıkıncaya kadar sabredilmesi onu tazimden bazılarıdır. Hasılı onun rızasını talep etmek ve sakatından kaçınmak Allaha isyanın dışında onun emrine uyması gereklidir” denilmektedir. Fetvada, bir kimsenin ilimde kendinden üstün bir kim-senin yanında, namaz vakti geldi yahut hadin namazı kılalım ve benzeri sözleri söylemesinin mekruh olduğu açıklanmaktadır. Zira bu edebi ve tazimi terktir.
Konuşulmaması Gereken Yerler
Ezan ve ikamet esnasında icabetin dışında konuşmak
Denilir ki, el ayak ve dille yapılan hertürlü iş durdurulur. Hatta mescidin dışında yapılıyorsa tilavet bile. Selâm da verilmez. Selâm almak ise onda ihtilâf edilmiştir. Bunun açıklaması yakında gelecek. Ancak ezana icabetle meşgul olmak gerekir. İcabetin vücubu ve istihbabında ihtilâf edilmiştir.
Namazda Kur'andan ve me'sur olan ezkardan başka birşey söylemek
Bir kimse namaz kılarken veya kur'an okurken ona selâm verilirse o kimsenin kalbi ile selâmı reddettiği rivayet olunur. İmam Muhammedden ise kıraete devam eder, lisanı ile meşgul olmadığı gibi kalbi de başka şeyle meşgul olmaz diye rivayet olunur. Ahu fetvasında ise “Ebu Yusufa göre kıraati tamamladıktan sonra selâmı alır” denilmektedir.
Hutbe esnasında konuşmak
• Tesbih, salavat, emri bil ma'ruf ve benzerleri olsa da. Kadihan Ebuyusuf rivayet eder, hatib hutbesinde:
"يلع اولص اونمآ نيذلا اهيأياميلست اوملسو ه "
“Ey iman edenler Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme salat ve selâm getirin”
dediği zaman içinden salavat getirir, denilmektedir. Bizim ülemamız Resulullaha salavat getirmez, ancak dinler ve sükut eder derler. Zira dinlemek farzdır, nebiye salavat ise bu halden sonra da mümkün olan sünnettir, derler. Tecnisde zikrolunur: İmam hutbe okurken bir kimse başka birisine selâm verirse selâmı içinden reddeder. Aynı şekilde bir kimse hapşırır ve Allaha hamdederse içinden temşit eder. Zira selâmı reddetmek vâcibdir. Bu vâcibi, dinlemeyi bozmayacak şekilde yerine getirmek mümkündür. Ebu Yu-suftan da böyle rivayet olunmuştur. Bununla beraber en doğru yol cevap vermemektir. Zira cevap her ne kadar dinlemeyi muhil değilse de insatı muhildir. Fetva da bunun üzerinedir. Haniyede, hutbe esnasında bir kimseye selâm verilmez ve aksıran da temşid edilmez denilmektedir.
Kur'an okunurken konuşmak.
Zahiri mezhebde kur'an okunurken susmak ve onu dinlemek vâcibdir. Allahu Teâla:
“Kur'anı Kerim okunurken onu dinleyiniz”
buyurur. Bu ayette lafzın tamamına ve umumuna itibar olunur yoksa hususi sebeb ve kayda itibar olunmaz. Nitekim usulde de böyle zikrolunur. Ancak kendi işleri ile meşğul olan insanlar yanında kur'an okunursa, günah sadece okuyanın omuzlarındadır. Bir kimse kıraate başladıktan sonra işe başlar ve iş es-nasında da dinlemek ve susmak mümkün değilse, günah işi yapanadır. Tatarhaniyede Kur'an okunurken cehren selâm vermek mekruhtur denilir. İlim müzakeresi esnasında da hüküm aynıdır. İlim müzakeresi esnasında birisine selâm vermek câiz olmadığı gibi ilim müzakeresini dinleyen bir kimseye de selâm verilmez. Eğer bir kimse selâm verirse günahkâr olur. Ezan ve ikamet esnasında da hüküm aynıdır. Sahih olan bu yerlerde selâmı almamaktır.
• Özürsüz mescidlerde dünya kelâmı konuşmak.
• Fecrin tülu'undan sonra namaz kılıncaya kadar dünya kelâmı konuşmak.
Fecrin tülu'undan güneşin doğuşuna kadar da dünya kelâmı konuşmak mekruhtur denilmektedir.
Tuvalette ve kazai hacet esnasında konuşmak
Bu da mekruhtur. Haniyede “Bir kimse tuvalette küçük veya büyük abdest ederken ona selâm verilirse selâmı alması gerekmez. Ebu Hanife rahmetullahi aleyh eğer selâmı almak isterse kalbi ile alır
dili ile değil der. Ebu Yusuf ise selâmı almaz ne o esnada ne de işini bitirdikten sonra der. İmam Muhammed ise ancak işini bitirdikten sonra selâmı alır der.
Cima' (cinsi münasebet) esnasında konuşmak
Bu da mekruhtur. Bu yerlerde gülmek de konuşmak da aynı zamanda mekruhtur.
Müslümana Beddua, Kâfir ve Zâlime Dua
• Müslüman bir kimseye beddua etmek, bilhassa kâfir olarak ölmesini dileyerek.
Zira bu bir takım ülema nezdinde küfürdür. Bazı ülema ise eğer bunu küfrü güzel görerek istiyorsa küfürdür derler. Bundan gayrı birşey ile bir müslümana beddua etmek ise eğer zâlim değilse asla câiz olmaz. Ancak zâlim ise ancak zulmü kadar beddua câiz olur, onu geçmek câiz değildir. Evla olan hiç beddua etmemektir.
• Kâfir ve zâlim olan bir kimseye, iman ve salah ve adalet şartı koşmadan, muradının hasıl olması ve ömrünün uzun olmasına dua etmek.
Bu câiz değildir. Ancak hakkında tevbekar olması, salah bulması ve zulmünün def'i için dua câizdir.
• Bir müslümana kötü bir lakap takmak.
Tarif zarureti olmadan bir müslümanı o lakapla anmak da dilin afetidir. Allahu Teâla:
“Lakaplarla birbiriniz ile alay etmeyiniz”
buyurur. Ama güzel bir vasıfla lakaplandırmak câizdir.
Yemin
• Yalan yere yemin etmek.
Zira yalan yere yemin bilerek bir yalan üzerine yemin etmektir.
• Allah'dan başka bir şey ile yemin etmek.
Bu da iki kısımdır:
Birincisi, küfürden gayrı bir şeye bağlı olarak yemindir. Eğer küfürden gayrı talak itak ve özür gibi bir şeye bağlı olarak yemin edilmiş ise bazıları nezdinde mekruhtur. Cumhur indinde mekruh değildir. Eğer bir küfre tealluk ediyorsa haramdır. Eğer söz doğru ise yemin sahibi tekfir olunmaz. Eğer yalan ise böyle bir yemin ekberi kebairdendir hatta bir kısım ülema küfür olduğuna zahib olmuşlardır. Hanefiyece yemine niyet etmemişse kaydı ile küfürdür denilmiştir. Yemine niyet etti ise mutlak yemindir, küfür de-ğildir.
İkincisi ise yemin harfleri ile yapılan yeminlerdir. Bu da kebairdendir. Küfre de ihtimali vardır.
• Doğru yere de olsa çok yemin etmek.
Allahu Teâla:
“Yeminlerinize Allahı dayanak etmeyiniz. Hemencecik herşeye yemin eden kimseye uymayınız”
buyurmaktadır.
Hakimlik, Emirlik ve Vasiliği Talep
• Hakimlik ve emirliği talep etmek.
Böyle bir istek mal isteği helâl değildir. Bir kısım ülema kendi arzusu ile hakimliği kabul etmek câiz değildir demişlerdir. Muhtar olan kavil ise eğer istemeden ve talep etmeden ve bir şefaatcinin şefaatı ol-madan ruhsat olarak câiz oluşudur. Bu ruhsattır. Azimet ise terkidir. Emirlikte böyledir. Zira bu iki vazife çok ağır hizmettir. Bunların hukukuna riayet ederek yürütmeğe pek az insan muktedir olabilir. Bu vazifeleri terk etmenin azimet oluşu eğer yapacak ehil bir kimse varsa, aksi halde kabul etmek gerekir. Zira bu hizmetlerin yapılması farzı kifayedir.
• Bir vakfın mütevellisi olmayı istemek.
Bu da hakimlik gibidir. İbni Hümam derki, mütevelliği isteyen kimseye mütevellilik verilmez, ha-kimliği isteyen kimseye verilmediği gibi.
• Vasilik istemek.
Zira vesayet çok tehlikelidir. Bir adamın vasiliği istemesi hatta kabul etmesi dahi doğru değildir. Ebu Yusuf rahmetullahi aleyh derki, bir kimsenin ilk defa vasiliğe girmesi büyük bir yanlışlıktır, ikincisi ise ihanettir. Diğer ülemadan üçüncüsü ise hırsızlıktır diyenler vardır. Bir takım ülema eğer vasi Ömer ibni Hattab olsa bile tazminattan kurtulamaz, demişlerdir. İmam Şafii ise vesayete ancak ahmak veya hırsız olanlar girer buyurur.
• İnsanın kendisine beddua etmesi ve ölümü istemesi.
• Kardeşinin özrünü reddedip kabul etmemek.
• Kendi re'yi ile Kur'anı tefsir etmek.
Bu da dilin büyük afetlerinden biridir.
• Bir mü'mini hiçbir günahı olmadığı halde korkutması ve istemediği halde birşeye zorlaması.
Hibe, nikâh ve satış gibi.
Başkasının Sözünü Kesmek
• Zaruret olmadıkça konuşmak sureti ile başkasının konuşmasını veya sözünü kesmek.
Bilhassa ilim müzakeresinde ve fıkhi bir meselenin tekrar edildiği zamanda. Yukarıda zikredildiği gibi ilim müzakeresi esnasında selâm vermek bile günahtır. Kendi sözünü de aynı cinsten olmayan bir başka sözle kesmek de böyledir. Meselâ tefsir yapan veya hadis okuyan veya dua eden veya insanlara hitabede bulunan bir kimse bu esnada yanında bulunan bir kimseye dönüp evinin veya başka bir işi tembihlemesi gibi. Bir va'z meclisinde veya ders esnasında konuşmak ta böyledir. Yahut kendinden üstün bir bir kimse konuşurken gizli de olsa sağındaki veya solundaki ile konuşmak, bir ihtiyaç yokken sağa sola bakmak ve lüzumsuz hareketlerde bulunmak da böyledir. Bunların tümü sui edebdir, hafifliktir, aceleciliktir ve sefehtir. Mütekellime yaraşan sözünü sonuna kadar araya başka bir söz katmadan muntazam bir şekilde devam ettirmektir. Muhataba yakışan, hiç bir tarafa dönmeden ve hareket etmeden söz bitene kadar susup dinlemektir. Bilhassa mütekellim kelâmullahın tefsiri ve hadisi şerifin şerhi ile meşgul ise asla konuşmamak gereklidir. Ancak şer'i veya tab'i bir ihtiyaç hasıl olur, bu esnada da bir söz başı bulamazsa o zaman yavaşca kalkar işini tamamlar, ihtiyacını giderir.
• Tabi' olan bir kimsenin metbuunun sözünü reddetmesi ona karşılık vermesi, muhalefet etmesi, sözünü kabul etmemesi meşru olan bir işte itaati reddetmesi.
Raiyyenin emire veya hakime karşı, evladın ana ve babaya karşı, kölenin efendisine karşı, talebenin hocasına karşı, kadının kocasına karşı ve cahilin alime karşı davranışı bu kabildendir. Bu çok çirkin harekettir. Ta'ziri gerektirir.
• Zahirde bir şeyin haramlığına veya pisliğine bir emare ve herhangi bir şüphe olmadığı halde o şeyin helâl veya haram olduğunu, pis veya temiz olduğunu sahibinin veya malikinin kim olduğunu sormak.
Meselâ, bir kimse bir şeyi satın almak isterse o malın sahibini sorması, yahut bir ziyafete dâvet edi-lince verilen hediye veya yemeğin helâl olup olmadığının sorulması veya kendisine içmek veya abdest almak için bir kabda su getirilse veya namaz kılınması için yere bir bez veya seccade serilse üzerinde de herhangi bir necaset alameti olmadığı halde temizliğinden sorulması gibi. Böyle bir hareket, o kimseye karşı ezadır, sui zandır, yahut riyadır, veya ucub yahut cehalet ve tecessüs ve bid'attır. Sana yaraşan görünüşe itimat etmektir. Nasıl ki, sahabe ve tabiin itimat etmişlerse. Zira elinde bulundurmak milkiyete delildir. Eşyada aslolan helâl ve temiz olmaktır. Yakîn şek ile bozulmaz.
• Bir üçüncü kişinin yanında iki kişinin sessizcede olsa birbiri ile konuşması.
Bu da menhiyyun anhdır.
Yabancı Genç Kadınla Konuşma
• Yabancı genç bir kadınla konuşmak.
Zira bir ihtiyaç olmadan genç bir kadınla konuşmak câiz değildir. Hatta aksırdığı zaman teşmit etmez, ona selâm vermez ve onun selâmını cehren almaz. Aksi de böyledir.
Zimmiye Selâm
• Bir zimmiye onunla görülecek bir işi olmadığı halde selâm vermek.
Bu halde selâm mekruhtur. İhtiyaç hâlinde beis yoktur denilir. Bizim ülemamızdan rivayet olunur ki, fıskı ilan edilen bir kimseye, teğanniyi meslek edinen muğanniye, güvercin uçuran kimseye selâm verilmez.
İsyana Yol Gösterme ve Cevaz
• İsyan etmek isteyen bir kimseye yol göstermek veya usul öğretmek.
Zira bu masiyete yardımdır. Allahu Teâla:
“Günah ve düşmanlıkta birbirinize yardımcı olmayınız”
buyurmaktadır. Hülasada zikrolunmaktadır ki, bir zimmi bir müslümandan ticaret usullerini sorsa ona bu usulleri anlatması gerekmez.
• İsyan olan şeylere izin ve cevaz vermek.
Kocanın karısının bilinen yerlerden başka yerlere de gitmesine izin vermesi gibi. Hulasa ve Mecmu'ulnevazil de zikrolunurki, bir erkek karısına ancak yedi yere çıkmasına izin vermesi câiz olur. Ana ve babasının ziyareti veya hastalığında yoklaması veya taziyetleri için, mahremlerinin ziyaretine, eğer kadın ebe ise veya ğasile ise veya kendisinin bir başkasında hakkı var da o hak için çıkacaksa veya başka bir kadının kendisinde hakkı varsa kadın izinli de izinsiz de çıkabilir. Hac farizasının ifası da böyledir. Bunun dışında yabancıların ziyareti için izin şarttır. Hasta ziyareti de böyledir. Düğünlere
gelince ona izin yoktur. Eğer koca düğüne izin verir o da giderse ikisi de isyan etmiş olur. Hamama gitmekten de men olunur.
Kadının İlim Meclisine Gidişi
Bir kadın kocasının izni olmadan bir ilim meclisine gitmek isterse gitmesi câiz olmaz. Bir kadında bir hal vaki olsa, eğer onu kocası bir alimden sorup kendisine bildiriyorsa kadının kocasının izni olmadan o hâlin çaresini sormak için bir alimin meclisine gitmesi câiz olmaz. Kendisinde herhangi bir hal vaki değil ama namaz abdest meseleleri gibi bir dini meseleyi öğrenmek için bir alimin meclisine gitmek isterse, eğer kocası o meseleyi öğrenip kendisine anlatıyorsa, onu ilim meclisine gitmekten menedebilir. Ancak öğrenip anlatmıyorsa, evla olan kocanın izin vermesidir. İzin vermeyecek olursa gene de günahkâr olmaz. Kadına da kendisinde öğrenmesi zaruri bir musibet olmadıkça çıkmak câiz olmaz.
Kadının Mübah Yerlere Çıkışı
İbni Hümam derki, kadının çıkmasının mübah olduğunu söylediğimiz yerlerde de, kadının çıkışı ancak süslenmemesi ve erkekleri tahrik etmeyecek veya kendilerine dönüp seyretmelerini sebep ol-mayacak tarzda görünüşlerini değiştirmek şartı ile câiz olur. Allahu Teâla:
“Sakın kadınlar ilk cahiliye gösterişi gibi gösteriş yapmasınlar”
buyurmaktadır. Fakih'in hamamdan menolunur sözüne Kadihan fetvalarında muhalefet etti ve dedi ki, bazılarının demelerine rağmen hamama kadın ve erkeğin girmesi meşru'dur. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin hamama ve tandıra girdiği ve Halid bin Velid'in Humus hamamına girdiği rivayet olunur. Ancak bu mubah oluş hamamda avret mahalli açık insan bulunmadığı takdirde olur.
Ancak ilim olarak onların hamama girmekten menedilmelerinde buna göre bir hilâf yoktur. Zira kadınlardan pek çoğu hamamda avret mahalli açık dolaşmaktadır. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem-den Fakih'in sözünü teyid eden pek çok hadis varid olmuştur. Nesai ve Tirmizide bulunan ve Hakim'in Müslimin şartı üzere sahihdir dediği Cabir radıyallahu anhın Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden rivayet ettiği:
)مامحلا هتليلخ لخدي لاف رخلآا مويلاو للهاب نمؤي ناآ نم .(
“Bir kimse Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa karısını hamama sokmasın”
hadisi bunlardan biridir. Hazreti Aişe radıyallahu anha rivayet etti;
)يتمأ ءاسن ىلع مارح مامحلا.(
“Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin benim ümmetimin kadınlarına hamam haramdır dediğini işittim”.
Bazan izin vermek sükut etmekle olur. Buda sözle izin gibidir. Zira münkerden nehiy farzdır. İzin verilmesi vâcib olan yerlerde sözle izin vermemek ve red etmek veya menetmek ma'rufu nehiy gibidir. Nitekim bir kimsenin karısını ana ve babasından birisinin hastalığında onlara bakmaktan menederse ve onların da kızlarından başka ihtiyaçlarını giderecek kimseleri yoksa koca günahkâr olur. Eğer fiilen menetmiyorsa kocasının izni olmasa da kadının ana ve babasının hizmetlerini görmesi câizdir.
Mizah ve Şaka
Şakanın câiz olmasının şartı sözde yalan ve karşısındakini inciten birşeyin bulunmamasıdır. Şakanın fazlası da mezmumdur. Zira mizahın fazlası mehabbeti yok eder ve bazı hal ve şahıslarda gazabı doğurur. Fazla gülmek de kalbi öldürür.
Medih
Medih ancak beş şartla câiz olur:
1. Medih insanın kendini medih olmamalıdır. Zira nefsin tezkiyesi câiz değildir. Allahu Teâla:
“Nefsinize tezkiye etmeyiniz. Allahu Teâla takva sahiblerini bilir”
buyurmaktadır. Evladı, babayı, talebelerini ve tasniflerini medhetmekde nefsi medih gibidir. Her madihi medih makamı bu kabildendir. Hakim'e kabih olan doğru nedir? diye sorulduğunda, kişinin kendisini medhetmesidir, buyurdu. Ancak Allah'ın nimetini söylemek ve sözünün tutulması ve kabul görmesi için veya zâlimin zulmünü üzerinden def' etmesi için olur, bir iftihar veya büyüklenme kasdi olmazsa câiz olur.
2. Yalana veya riyaya veya tahakkuku mümkün olmayan bir söze götürecek ifrattan kaçınmak şartı ile medih câiz olabilir. Muttali olmak mümkün olmayan bir hal ile de medih câiz olmaz. Takva, vera', zühd gibi. Bu gibi sözleri cezmen, kat'i olarak söylemek de böyledir. Ancak zannederim gibi sözlerle kayıtlamak gerektir.
3. Medhedilen kişinin fasık olmaması gerekir.
4. Medhedenin, sözünün medhedilende kibir, ucub ve gurur hasıl etmeyeceğini bilmesi gereklidir.
5. Yapılan medhin bir haramı veya bir fesadı doğurma-ması gerektir. Meselâ, muayyen bir şahsın, erkek olsun kadın olsun, yabancılar yanında onlarda şehveti tahrik etmek için güzelliğinin öğülmesi, onların zina veya livataya teşvik edilmesi, veya nefsin ondan bir lezzet alması veya meclisin şenlemesi için veya meclistekileri güldürmek için yapılan medihler gibi. Bir kadının kocasına başka bir kadını övmesi gibi. Yine haram bir dünya malına sahip olmak için emirlerin veya hakimlerin övülmesi gibi. Veya insanlara musallat olmaları ve onlara zulmetmeleri için methedmesi gibi.
Zem
Mezmum olan zemme gelince bunun çoğu yalana dahildir. Yahut gıybettir, yahut ayıplama veya eğlenmedir. Yemeğin zemmi olduğu gibi, giyeceğin, bineğin, meskenin ve benzerlerinin zemmi buraya girmezse de bunların hepsi tekebbüre dahildir.
Şiir ve Fasih Konuşmaya Çalışma
Şiir yalandan hâli olursa câizdir. Riya, hicvi câiz olmayan hiciv, fısk ve teğanniden, medih afetinden hâli olur ve şairi bir takım vâcib ve sünnetleri alakoyacak kadar kendinden geçirmezse câizdir. Ancak bu afetlerden hâli şiir pek azdır. Allahu Teâla:
“Şairler varya onlara yoldan sapanlar tabi olurlar” buyurur.
• Şeci'li ve fasih konuşmaya çalışmak.
Ancak şeci'li ve fasih konuşmak bir zorlama ve yapmacık olmadan yapılırsa memduhtur. Bilhassa hitabe ve müzakerede olursa, hatta fazla olmamak şartı ile tekellüfte olsa hitabede fesahat müstehabdır. Zira buralarda yani şeci'li ve fasih konuşmak kalbi tahrik ve teşvik eder ve kalbin kabz ve bastına sebep olur. Hitabet ve tezkirden gayrı yerlerde ise riya ve övülme arzusundan neşet ettiğinden dolayı mezmum-dur.
Lüzumsuz Konuşma
• Kendisini ilgilendirmeyen ve muhatabı ilgilendirmeyen konularda konuşmak.
Yolculuklarıyın hikaye edilmesi, yolculuk esnasında gördüğün dağlar nehirler, yiyecekler veya gi-yeceklerden bahsedilmesi gibi. Kendisini alâkadar etmeyen şeylerden sual etmek de böyledir. Bunlardan bahsetmek eğer yalan gıybet, riya ve benzerleri haram olan şeylerden hâli olursa haram olmaz. Hatta kibir, ucub, konuşmamak, ve mecliste bulunanları hakir görmek gibi töhmetten kurtarırsa veya mehabet ve utanmayı muhatabdan gidermek gibi iyi niyete dayalı olursa müstehabdır. Taki seninle konuşmak is-teyen kimse böylece fetva veya hüznünü giderme gibi arzularının tamamını konuşma imkanını bulur. Veya kadınların tesellisi ve onlarla iyi geçinebilmek veya çocuklara iltifatlarda bulunmak, veya yolculu-ğun ve yaptığın işlerde bir sıkıntı görmediğini bildirmek gibi yerlerde malayaniden konuşmak müstehab olur. Bu yerlerde şaka da müstehabdır. Bu sınırların dışına çıkışta malayaniyi terk müstehabdır.
• Fuzulülkekam (sözün fazlası).
Bu ise sözün maksada yeterinden fazlasıdır. Müşkil meselelerin tafsili, bilhassa anlayış noksanı olan kimselere anlatmak için va'z, ilmi müzakereler, öğrenim ve öğretimdeki tekrarlar ve benzerleri fuzulilkelâmdan sayılmaz. Zira bu tekrarlara ihtiyaç vardır. İhtiyaç olmayan yerlerde ise sözü uzatmayıp kısaltmak müstehabdır. Buraya kadar anlattıklarımız dilin konuşma bakımından âfâtıdır.
Dilin Susma Bakımından Âfâtı
• Kur'anı Kerimin okunmasını öğrenmeyi terk etmek, kunut ve teşehhüdü terk etmek gibi vâcib veya sünnet olanı terk.
• Kur'an okumayı terk etmek.
• Hiçbir zararın olmayacağını ve tesir edeceğini bildiği halde emir bil ma'ruf ve nehy anil münkeri terk etmek.
• Kabul olunacağını bilerek nasihati ve ıslahı bırakmak.
• Görülür hale gelmiş iken talimi ve fetvayı yapmamak.
• Hakimin hükmünde Allah'ın emirleri ile hükmetmeyi terk etmesi.
• Selâm vermeyi ve almayı terk.
• Aksıran bir kimseyi Allah'a hamdettiği vakit temşiti terk etmek.
• Ana baba ve yakınları ile konuşmayı terk etmek.
• Gücü yettiği takdirde mazlumu sözü ile zulümden kurtarmayı terk etmek.
• Size bildirildiği halde şehadeti ve tezkiyeyi terk etmek.
• Allahu Teâlanın ismini tazim etmeyi terk etmek.
• Resulullahın ismini işittiği vakit salavat getirmeyi terk etmek.
• Aciz bir kimse için kendisi istemeyecek halde olduğu vakit başkalarından yardım istemeyi terk etmek.
Dışarı çıkamayacak kadar aciz ise onun halini bilen bir kimseye tâata kifayet edecek kadar onun güç-lenmesine yetecek miktarda vermesi farz olur. Eğer kendisinin verecek kadar varlığı yoksa gücü yeten bir kimseye haber vermesi ona farzdır. Ancak bunu bir kısım insanlar yerine getirilerse diğerlerinden sakıt olur.
• Söylenmesi vâcib veya sünnet olan bir söz var iken susmak.
Hasılı dilin afetinden zamanımızda külliyen kurtulmak mümkün değildir. Ancak yalnız cuma ve cemaat için evden çıkmak, diğer zamanlarda uzlete çekilip insanlarla hiç ihtilat etmemek sureti ile mümkün olabilir.
KULAĞIN AFETLERİ
Söylenmesi Caiz Olmayan Sözü Dinlemek
• Dünyevi bir zaruret olmadan, helak korkusu, hakkın alınması ve geçimin temini gibi, yahut uhrevi dini bir zaruret olmadan vâcibi veya sünneti yerine getirmek gibi, söylemesi câiz olmayan bir sözü dinlemek.
Merasimde ölünün kaside halinde meziyetlerini sayanlar, niyahette bulunanlar olduğu takdirde cenazeyi teşyi' etmek gibi. İçinde bir münkerin işlendiği dâvete icabette ise asla zaruret düşünülemez. Zira dâvetçi eğer dâvette bir münkeri işliyorsa icabete müstehak değildir. İcabet sünnet değil haram olur. Artık onu dinlemek câiz olmaz. Zira dinleyen de söyleyene ortak olur.
• Zaruret olmadıkça melahiyi dinlemek.
Zaruret ticaret, harb ve hac zarureti olabilir ancak. Bunlar melahiyi dinlemedikce mümkün olmuyorsa zarar vermez. Kadihan derki, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki, “melahiyi dinlemek masiyettir, onun işlendiği yerde oturmak fısktır, ondan lezzet almak küfürden bir şubedir”. Ancak Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bunu şiddetlendirmek için söylemiştir. Yoksa ahkam değildir. Eğer aniden dinlemiş olursa günahkâr olmaz ancak bütün gücü ile onu işitemez oluncaya kadar gayret göstermesi lazımdır. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin parmaklarını kulaklarına soktuğu rivayet olunur.
İnsanın İhtiyarı İle Ğınayı Dinlemek
Tatarhaniyede denilir ki, teğanni ve ğınayı dinlemek haramdır. Ülemanın bunda icma'ı vardır ve bunda çok mübalağa etmişlerdir. Hidaya de zikrolunur ki, insanlara teğanni eden kimsenin şehadeti kabul olunmaz. Zira onları günahı kebirede toplamaktadırlar. Ve yine Tatarhaniye de zikrolunur, zamanımızda sema' babında asla ruhsat yoktur. Zira Cüneyd kendi zamanında bile sema'dan tevbe etmişti. İhtiyarda Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden rivayet olunur ki, Kur'an okunurken, cenazede, düğünde ve va'zda sesi yükseltmeyi hoşlanmazdı. Hal böyle iken ya haram olan ğınayı din-lerken vecd ismini verdikleri bağırmaya ne demeli. En çirkin teğanni kur'anda, zikirde ve duada olanıdır.
Hatalı Okunan Kur’anı Dinlemek
• Tecvitsiz, hatalı ve lahinle Kur'an okuyanları dinlemek.
Böyle bir şeyi dinleyen kimseye düşen eğer tesir edebileceği zannı varsa onu nehyetmesidir. Yok tesir edemiyecekse eğer muktedir olursa zararsız ziyansız oradan kalkıp gitmesi gereklidir.
"نيملاظلا موقلا عم ىرآذلا دعب دعقت لاو"
(zikradan sonra zâlim olan kavimle oturma) buyurulmaktadır. Bu iki afet birinci afetin içinde görülürse de burada tekrar tasrih etmek zaruretini duyduk. Zira bu afetin cevazına itikadla birlikte bu illete mübtela olanlar pek çoktur. Nitekim günah okuyanındır, dinleyenin değildir diyenler de buna benzer.
• Bir ihtiyaç yokken genç bir yabancı kadının sözlerini dinlemek.
• Bir topluluğun sözlerini istemedikleri halde dinlemek.
Ancak bu kavmin sözlerinde kendisi için zarar vermesi hâli müstesna.
Bütün bu saydıklarımız kulağın dinleme bakımından âfâtıdır.
MiftahDinlemekten Kaçınmada Olan Afetler
• Kur'anı Kerimi dinlemekten kaçınmak.
• Hutbeyi dinlememek.
• Metbu'un hitabını dinlememek.
• Teb'anın emirini, evladın ana ve babasını, talebenin hocasını, kadının kocasını, kölenin efendisini dinlememesi.
• Hakimin iki hasımdan ikisinin de veya birisinin ifadelerini dinlememesi.
• Müftinin müsteftiyi dinlememesi
• .İdare amirlerinin şikayetçiyi, kendisinden birşey isteyen kimseyi dinlememesi.
• Büyüklerin ve zenginlerin zayıf ve fakirlerin sözlerini onlara karşı böbürlenerek ve onları hakir görerek dinlememesi.
• Dinlenilmesi vâcib ve sünnet olan şeyleri dinlememek.
GÖZÜN AFETLERİ
Avret Mahalline Kasten Bakmak
• Bir insanın avret mahalline kasden bakmak.
Bu gözün afetlerinden en büyüğüdür. Eğer bakılan kimse insanın kendisi olursa veya henüz büluğa ermemiş küçük çocuk olursa, sahih bir nikâhla nikâhlısı olursa veya müsaheret yahut süt yahut süt emme sebebi ile kölesi olursa yahut bakılan kimse kitabî olmayan müşrike bir kadın olursa taraflardan herbiri diğerinin bütün uzuvlarına bakması câizdir. Ancak denilir ki edeb ferce bakmamaktır.
Avret Mahalline Bakmayı Mübah Kılan Haller
Eğer kendisine bakılan kimse bunlardan başkası ise bakış bir özre mebni olursa mutlak câiz olur. Özürsüz olursa eğer bir şehvet veya şekle olursa mutlak haramdır. Eğer şehvetle olmazsa bakılan kimse erkekse göbekten aşağı ve diz kapaktan yukarı bakmak mutlak haramdır. Eğer kadınsa ve bakanda ka-dınsa bu da erkeğe bakmak gibidir. Eğer bakan erkekse ve bakılan da bakanın mahremi olmayan yabancı hür bir kadınsa onun yüz ve ellerinden başka yere bakmak haramdır. Hatta kabirde çürümüş kadının kemiklerine bakmak bile câiz değildir dediler. Onun ellerine ve yüzüne bakmak ise mekruhtur.İhtiyaç halinde ise karın ve sırtı da dahil olmak şartı ile erkeğe bakmak gibidir.
Bakmayı mübah kılan özür ise dokuzdur:
1. Zina gibi şehadet yüklenmesi,
2. Şehadeti yerine getirmek,
3. Hakimin hükmü,
4. Ebe için doğum,
5. Ane de bekareti tesbit ve aybı reddetmek,
6. Sünnet etmek,
7. Tedavi etmek buna ön ve arkadan da olsa girmek dahildir ancak cima için değil,
8. Nikâhlanmak isteği,
9. Satın almak arzusu.
Bu hallerde şehvet korkusu olsa bile bakmak câiz olur. Ancak şehvet kasdı olmamalıdır. Vücudun vasıflarını belirtecek kadar ince veya parçalı bir elbisenin üstünden bakmak ta çıplak bakmak gibidir.
Diğer Afetler
• Fakir ve zayıflara onlarla istihfaf ederek bakmak.
Zira bu tekebbürdür. Tekebbürde haramdır.
• Bir zaruret olmadan masiyeti ve münkeratı müşahede etmek.
• Akan yıldızı gözle takip etmek.
• Dünya işlerinde imrenerek kendinden yükseğe bakmak, din işlerinde de kendinden aşağıya bakmak.
• Başkasının evine kapı aralığından veya kapı çatlağından veya perdeyi aralıyarak bakmak.
Bakmamakla İlgili Afetler
Gözün, gözü kapamak ve bakmamakla olan afetlerinden başta geleni namazda gözü kapamaktır. Zira bu mekruhtur. Aynı şekilde bakılması vâcib olan yerlerde bakmamak da böyledir.
ELİN AFETLERİ
Öldürmek, Yaralamak ve Dövmek
• Kendini veya haksız yere başkasını öldürmek ve yaralamak.
Bu elin afetlerinin başında gelir. Karıncanın kendisine eziyet vermeğe başladığı vakit suya atmamak şartı ile öldürmesi câizdir. Eziyet vermediği takdirde mekruhtur. Bitin herhalde öldürülmesi câizdir. Çekirgede böyledir. Kediye gelince eğer eziyet verir hale gelmişse, kuduz gibi, bıçakla kesilir. Dövülmez ve kulağından asılmaz.
Canlı olan tüm mahlukların yakılması mekruhtur. Bit, karınca, akreb ve benzeri ne olursa olsun. Köklerin içindeki kurtların ölmesi için güneşe bırakılmasında beis yoktur. Siraciyede içinde karınca bulunan odunun yakılmasında beis yoktur denilir. Cezalandırmak ve yüze vurmak mutlak olarak câiz değildir.
• Haksız yere dövmek, bir şeyi gasb etmek, hırsızlık.
• Kurban zenginliğine sahip bir kimsenin zekat, adak, öşür, fıtra, kefaret, kayıp mal ve habis olan mallardan tasadduku vâcib olanı alması.
Zenginlik Sınırı
Kurban zenginliği aslî ihtiyaçlardan ve borçlardan hâli iki yüz dirhem gümüş veya onun değerinde mala sahip olmaktır. Haşimi olan da bunları alamaz. Eğer veren kimse alanın aslı veya füru'undan yani ana baba veya evlatlarından biri olursa kefaret ve kayıp maldan gayrıyı almak elin afetlerinden olur.
Bir kimseye, fakirlik, ilim, salah, takva, keramet, velayet ve benzeri vasıflardan birine sahip olduğu zannedilerek bir hediye veya sadaka verilirse, o da bu vasıfların kendisinde olmadığını bilir veya zannederse bunları alması da elin afetlerindendir.
Batıl bir vakıftan almak veya sahih bir vakıftan vakıfın şartına aykırı olarak bir şey almak, yahut beytülmalden masraflarından olmayan bir şey almak veya masraflarından fazlasını almak, başkasının malından sahibinin izni olmadan bir şey almak, deli, bunak, baygın veya çocuğun malından birşey almak velev veren kişi bunların velisi olsa dahi doğru değildir. Ancak malın karşılığında onun değerinde veya daha yüksek değerde bir şeyle değişmek şartı ile câiz olur.
Taşınması Haram Bir Şeyi Almak
• Ölü, kan, şarap ve benzeri aynı ve taşınması haram olan birşeyi almak.
Kedi ve benzerlerine yedirmek için olsa bile. Sirke yapmak için almakta aynıdır. Ancak bunların bulundukları yeri temizlemek ve dökmek için almak câiz olur.
• Hayvan resimleri yapmak ve bakılması haram veya mekruh olan şeye bir zaruret olmadıkça kadın olsun erkek olsun dokunmak.
Ancak ihtiyarların müsafahası (el sıkışması) ve kadının bir erkeğin ayağını masaj yapması her ikisi de şehvet duygularından emin oldukları takdirde câiz olur. Zimmi bunun aksinedir. Zira zimmi ile müsafaha mekruhtur.
Malı Yok Etmek
• Malı yok etmek, yahut onu meşru bir sebeb olmaksızın kesmek yahut kırmak veya yakmak yahut suya basmak veyahut kimsenin erişemeyeceği bir yere atmak sureti ile ayıplamak ve ona noksan getirmek.
Eğer mal başkasının ise zülumdür, teaddidir, kendisinin ise israfdır. Hepsi de haramdır.
• Riya ile ve masiyet için vermek, sarf etmek.
Kaşınmak ve Oyun
• Hamamda bir zaruret olmadan uzuvlarını kaşımak.
• Her türlü mülaabe ve lehviyat.
Karısının ve kölenin mülaabesi müstesna.
• Her türlü harbe hazırlık için olan şeyleri yapmak.
• Tavla ve satranç oynamak, ud ve tanbur çalmak ve her türlü çalğı ve oyunlar gibi. Ancak düğünlerde zili olmayan def, ğazilerin, hacıların ve kafilenin davulları müstesna.
• Güvercinlerle oynamak, hayvanları birbirine düşürüp güreştirmek.
Diğer Afetler
• Mescidde ve mescide giderken insanları eli ile aralayıp geçmek.
• Telaffuzu haram olan bir şeyi yazmak.
Zira kalem iki lisandan biridir.
• Cünub, hayız, nifas hallerinde ve abdestsiz olarak Kur'anı Kerimi yazmak. Mushafa, tefsiri ve üzerinde ayet yazılı olan bir şeye bu hallerde dokunmak.
Mushafı küçültmekte mekruhtur.
• Bir müddet faydalanıp sonra tekrar vermek üzere başkasının malını izni olmadan almak.
Hernekadar o malda bir hasar ve eksiklik meydana gelmemiş olsa bile. Zira bu izinsiz başkasının malında tasarrufdur. Bu ise haramdır. Yahut onu sahibinden bir müddet alıp habsetmektir. Ciddi de olsa şaka içinde olsa câiz değildir.
• Silah ve benzeri şeyler çekerek müslümanları ürkütüp korkutmak.
Şaka için olsa dahi.
• Kadının başını traş etmesi ve saçını kesmesi, erkeğin sakalını traş etmesi ve bir kabzadan daha kısa kesmesi.
Ancak tedavi için olursa câizdir.
• Kesilen tırnakları ve saçları tuvalete ve su yollarına atmak.
Bu iş mekruhtur, hastalık iras eder.
• Kabirler üzerindeki yaş ot ve dikenleri koparmak.
Bu otları koparmak mekruhtur. Kuru otları koparmakta ise beis yoktur.
• Kabirleri açmak.
• İnsanın parmağını ferc ve dübür'e sokması.
Tedavi için olursa müstesnadır.
• İstinca ve istihbatı sağ el ile yapmak.
Böylesi mekruhtur. Mutlaka sol el ile yapılmalıdır. Zira sağ el şerefli işleri yapmak içindir. Mushafı tutmak, kitabı almak, yemek ve içmek gibi. Aynı şekilde gömlek ve elbiseleri giymekte de sağ takdim ve sol tehir edilir. Çıkartırken de bunu aksi yapılır.
• Erkekler için gümüşten başka bir şeyle mühür olarak yüzük takmak.
Burada itibar halkayadır, yoksa kaşa değildir. Kaşın yakut akik ve firuzecden yapılması câizdir.
• Rüşvet almak ve vermek.
Ancak zulmü gidermek için olursa câiz olur.
• Hediye, sadaka, satılan mal ve benzeri şeyler biaynihi gasbedilmiş olduğu biliniyorsa, almak.
Bunların biaynihi haram olduğu bilinirse hal gene aynıdır.
Ameli İşlememek İle Yapılan Masiyetler
• Gücü yettiği halde mazlumu ikaz etmemek.
• Öğrendikten sonra ok atmamak.
• Tırnaklarını uzayıncaya kadar kesmemek.
Zira bu mekruhtur. Rızkın daralmasına sebeb olur.
• Tanbur ve çalğı aletlerini kesmemek.
Bilhassa başkaları için bir iyilik değilse.
• Bir müslümanın içmek için hazırladığı şarabını dökmemek.
• Hiç zarar olmadan büyük hayvanların resimlerini imha etmemek.
• Zâyi' olacağından korkulan bir yitiği almamak.
• Bir zâlimi veya hayvanı bir malı aldığı veya yok ettiği veya nefse zarar verdiğini ğördüğü vakit menetmemek.
• Bir hayvanı veya insanı, kendisini telef edecek veya noksanlık verecek şekildeki bir yanma veya boğulma veya bir yükseklikten düştüğünü gördüğü vakit hiç bir zarara uğramadan kurtarmaya gücü yettiği halde kurtarmamak.
• Çocuk ve hayvanları gecenin evvelinde eve almamak.
• Kapıyı kapamamak.
• Lambaları söndürmemek.
• Su ve yemek kaplarını kapatmamak.
BATNIN (KARNIN) AFETLERİ
Haram, Habis ve Necis Şeyleri Yemek
• Liaynihi veya liğayrihi haram olan veya ona yakın olan bir şeyi karnın içine sokmak.
Bu batnın afetlerinin başında gelir.
• Bir kimsenin fasid bir akidle elde ettiği feshi veya tasadduku vâcib olan bir habisi elde etmek ve onu batna idhal etmek.
• Misafirin utanmasını gidermek veya ertesi gün orucunu kasdetmeden doymanın üstünde yemek.
• Bedene zarar veren bir şeyi, toprak ve çamur gibi, yemek ve içmek.
• İçinde necis olan bir şeyin yenmesi.
Yılan eti veya zehirli nebatlar gibi. Hernekadar bir kısım ülema bunlarda şifa olduğu bilindiği takdirde tedavi olarak yenip içilmesini tecviz etmişlersede, ehvat olan yani en ihtiyatlı hareket mutlak olarak onlardan kaçınmaktır.
Fazla Yemek ve İçmek
Bu mesleğe salik olan kişiye yaraşan az yemeğe alışmak ve yemeğin çoğundan kaçınmak ve devamlı tok kalmaktan uzak kalmaktır. Zira az yemekte cismin sıhhatı, hafızanın kuvveti, kalbin ve zekanın açıklığı, ihtiyaçların hafifliği, kanaatın imkanı, Allah'ın imtihan ve azabının unutulmaması, kıyamet günü açlığının hatırlanması, ibadetlere devamın kolaylığı ve yemeklerinden fazla olanlarının tercihi ve tasaddukunun yapılması imkanı vardır. Çok yemekte ise kalbin kasveti ve uzuvların fitnesi vardır. Zira karın aç olursa diğer uzuvlar doyar ve sükunet bulur. Yok eğer karın fazlası ile doyarsa diğer azalar acıkır ve coşar. Aynı zamanda fazla tok olunca ilim ve fehm azalır ve anlayış gücü gider. İbadet azalır ve lezzeti kaybolur, haram ve şüpheli olan şeylere düşmek tehlikesi başlar.
Fazla yemekte ayrıca şu beş sebeple bedeni ve kalbi fazlaca meşgul etmek gerekir:
1. Yiyeceklerin tahsili,
2. Sonra hazırlanması,
3. Yemek için,
4. Ondan kurtulmak için tuvalete gidip gelerek vakit kaybı,
5. Fazla yemekten dolayı insandan hasıl olan bir takım hastalıklardan kurtulmak için.
Yevmi kıyamette fazla yemek sureti ile sual ve hisaba çekileceği ve Allahın:
“Dünya hayatınızda tayyibatınızı giderdiniz”
va'idine düşmesi tehlikesi vardır. Sekeratı mevtin de şiddetli olma tehlikesi vardır. Zira bir çok haberde sekeratı mevtin şiddeti dünya lezzetlerinin miktarı kadar olacağı belirtilmektedir.
• Çarşıda, yollarda ve kabirlerde insanların gözü önünde birşeyler yemek.
Cenaze ve kabirlerde gülmekte mekruhtur. Ölünün yemeklerinden yemekte batnın afetidir.
• Erkek olsun kadın olsun altın ve gümüş kaplardan yemek ve içmek.
Altın ve gümüş kaşık ve çatallarla da yemek bu afetlerdendir.
Altın ve gümüş millerle sürme çekmek de mekruhtur. Altın ve gümüş buhurdanlıkta öd ağacı yakmak da böyledir.
• Ziyafet esnasında oyun, lehviyat, teğanni ve benzerleri münkerattan bir şeyin işlendiği ziyafet yemeğinden yemek.
Aynı şekilde riya ve süm'a ve yarış için yapıldığı bilinen veya bunlara delalet eden bir karinenin bulunduğu yemeği yemekte böyledir. Yere sofra sererek yemek müstehabdır.
Mekruh olan haller
• Yemekte besmeleyi terk etmek ve sol el ile yemek.
• Yemeğin ortasından yemek, başkasının önünden yemek.
• Et ve benzeri şeyleri bir ihtiyaç olmadıkça bıçakla kesmek.
• Ağız ve burunda bulunan yemek parçalarını atmak.
• Kıbleye karşı veya mescidde tükürmek ve sümkürmek.
• Kırık bardaktan içmek ve bardağın içine üflemek.
• Bir nefeste içmek ve bardağın içinde nefes almak ve içtikten sonra bardağı sağındakinin izni olmadan solundakine vermek.
• Bıçağı el veya ekmekle silmek.
Bir kısım ülema sildiği ekmeği sildikten sonra yerse beis yoktur demiştir.
• Sıcak (ağızı yakacak kadar) yemeği yemek ve yemeği koklamak.
• Bir tabakta meyva ve yemeği beraberce koymak.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bundan nehyetmiştir.
Yatarak veya başı açık olarak yemek yemekte beis yoktur. Kurban bayramı namazından evvelde yemekte beis yoktur.
Bir kimse sonradan kusmak üzere ihtiyacından fazlasını yerse Hasanı Basri beis yoktur der. Zira Enes bin Malik radıyallahu anhın çeşitli yemeklerden çokca yediğini sonra da kustuğunu ve bundan faydalandığını gördüm demektedir.
Fasık kişilerin ve tefecinin ve emirlerin yemeklerini yemek, yemekte biaynihi haram olan bir şey olmadıkça haram değildir. Ancak müstehab da değildir. Ölünceye, veya hastalanıncaya veya cum'aya ve cemaata ve benzeri vacip ve sünnet olan amelleri yapamıyacak kadar zayıf düşecek şekilde yemeyi ve içmeyi terketmekte câiz değildir.
Eğer yemeyi içmeyi terk ederken bu terkde ana babaya isyan veya benzeri haram veya mekruh olan bir amel işleniyorsa bu halde de yemeyi ve içmeyi terk etmek câiz değildir.
FERCİN AFETLERİ
Haram Olanlar
• Zina ve karısı, kölesi, cariyesi ile de olsa livata.
Bu fercin en büyük afetidir. Zira livata mutlak haramdır.
• Hayvanlara, hayızlı ve loğusa halinde olan kimseye de yaklaşmak.
• Hayızlı ve nifaslı karısına örtünün altından istimta' (lezzet almak).
• İstimna bilyed (el ile meni getirmek).
Bu da haramdır. Ancak üç şart birleşirse istimna câiz olur;
1. Bekar ise,
2. İfrat derecede şehvet tazyiki varsa,
3. Şehveti teskin maksadı ile olursa, yoksa şehevi duyguları tatmin için değil.
• Cimaya tahammül edemiyecek kadar küçük veya cimadan zarar görecek kadar hasta olan zevcesine yaklaşmak.
• Kendisini tanıyan birinin yanında mücamaat, istibrası vacip olan şeylerden istibra etmeden müca-maat veyahut istibranın dâvetçilerini işlemek.
Zira bu da cimadan evvel haramdır.
Mekruh Olanlar
• Def'i hacet esnasında kıbleye, eğer görülüyorsa aya ve güneşe karşı dönmek veya kıbleye arka dönmek.
• Kendisinde bizatihi bir kıymet bulunan, insan hayvan ve benzeri şeylerin yiyecekleri gibi tazimi vacip olan veya cam gibi mak'ada zarar verecek birşeyle istinca etmek.
• Tezek gibi necaset olan bir şeyle istinca.
• Yola, insanların gölgesine ve onların geçecekleri yerlere boşalmak.
• Su birikintisine veya akan bir suya veya bir kuyuya veya yıkanılan bir yere bevl etmek.
• İnsan oğlunu burmak (kısırlaştırmak).
Ademi (İmsakî) Masiyetler
• Karısı ile asla cima etmemesi.
Zira onunla gecelemek, bir zamana bağlı olmamakla beraber talep edecek olursa zaman zaman onunla mücamaat vâcib olur.
• Karısının izni olmadan azil.
Köle bunun hilâfınadır. Zira cariye ile mücamaat vâcib değildir ve onun izni olmadan azil câizdir.
• Bevletmekten kaçınmak, yani bevl ihtiyacı belirdiği halde beklemek.
73 Miftah-ül Felâh (Kurtuluşun Anahtarı) /
• Özürsüz sünnet olmamak.
AYAĞIN AFETLERİ
Gidilmemesi Gereken Yerlere Gitmek
Masiyet meclisleri
• İşlemek için olsun seyretmek için olsun masiyet meclislerine gitmek.
Bu ayağın başta gelen afetlerindendir.
Ana ve babadan izinsiz cihada gitmek
• Kâfirde olsalar ana ve babanın iznini almadan cihada çıkmak.
Ancak ana ve babasının izin vermeyişi şefkatlerinden dolayı değilde kendi dininden olan kimselerle harb etmesini istemediklerinden dolayı olduğu zannı galib ise, bu halde onların izni olmadan da cihada çıkılabilir. Eğer ana ve baba hizmete muhtaç ise helak korkusu olan seferde böyledir, deniz seferi gibi. Ana ve babadan birisinin hükmü de aynıdır.
• Salgın bir hastalık bulunan bir yere girmek ve oradan kaçmak.
Başkasının milkinden izinsiz yürümek
• Başkasının milki olan bir yerden malikin izni olmadan yürümek.
İster ev, ister bostan, isterse bağ veya ekili veya nadas tarla olsun hüküm aynıdır. Ancak arazi ekinsiz ve etrafından da onu ayıran bir duvar veya hendek yoksa ve oradan geçişte bir ihtiyaca mebni ise ve zarar vermiyorsa adeten ve delaleten iznin var oluşundan dolayı geçişin câiz olması umulur.
Bir ziyafete dâvet edilmeden girmek.
Bu da câiz değildir. Ancak kendisine ait olan bir malın zâyi olma korkusu varsa bu giriş câiz olur. Meselâ bir kimse diğer birisinin elbisesini alıp evine girerse elbisenin sahibinin de onun evine girip elbisesini alması câiz olur. Aynı şekilde bin dirhem kıymetinde bir malı veya parası bir adamın evine düşse ve ev sahibinin haberi olduğu takdirde izin vermeyeceğini de bilirse izin almaksızın eve girip parasını alması câiz olur. Ancak salih olan kişiler bu sebepten dolayı evine gireceğini bilir.
• Cünub, hayız ve loğusa olan kimsenin mescide girmesi.
Ayağı kıbleye karşı uzatmak
• Ayağı uykuda olsun uyanıkken olsun kıbleye karşı uzatmak, mushaf veya şeriat kitablarına doğru da bu kitaplar ayağın hizasında olduğu takdirde uzatmak.
Ancak bu kitaplar ayağın iki tarafında veya yukarıda kalıyorsa beis yoktur. Ayağı bu kitabların üze-rine veya ekmek üzerine koymak da afetlerindendir.
• Haksız ve günahsız olduğu halde ayakla, bir hayvanda olsa birisine vurmak.
• Ayakla bir malı itlaf etmek ve bir zaruret olmadıkça zâlim olan kimselere gitmek.
Şerefli mahallere sol, hasis mahallere sağ ayak ile girmek
• Şerefli mahallere, mescid ve ev gibi, sol ayakla girmek, tuvalet ve hamam gibi hasis mahallere ise sağ ayakla girmek.
Bu hareketler mekruhtur. Sünnet olan bunun aksidir. Çıkmak ise girişin aksidir. Ayakkabı ve mestleri giyip çıkartmak ta böyledir. Bu babda ayaklar da eller gibidir.
• Seferden dönüşte ehlinin yanına aniden girmek.
• Birinci safta boş yer görmedikçe mescidlerde insanları çiğneyerek öne geçmek.
Ademi Masiyetler
Meşru dâvete icabet etmemek
• Cum'aya, cemaate, talim ve teallüme, farz olan hac ve cihada ve bir münker işlenmeyen dâvete gitmemek.
Bunlar ademi masiyetlerin başında gelir. Zira böyle bir dâvete icabet bir kısım ülema katında vâcib, bir kısımlarına göre ise sünneti müekkededir. Ancak böyle bir dâvette oyun veya teğanni gibi menhiyyattan bir şey işleneceği biliniyorsa gitmek mutlak olarak câiz değildir. Eğer böyle bir fiilin işlen-diğini bilmiyor fakat oraya varınca bu hâli görmüş ise ve kendisi de ahalinin öncülerinden biri ise oradan çıkması ve oturmaması mutlak vâcibdir. Kendisi halkın öncülerinden değilse ve kendi sofra (masa)sında bu isyanlar işlenmiyorsa oturup yemesinde beis yoktur. Ancak masasında da bu isyanlar varsa kalkıp gitmesi vâcib olur. Eğer dâvetçi fıskını ilan eden fasık biri ise dâvetine icabet etmemek câizdir. Dâvete icabet dâvet mahalline girip oturmakla tahakkuk etmiş olur, hiç bir şey yememiş olsa bile. Efdal olan oruç olmadığı takdirde yemeği de yemektir.
• Emri bil ma'ruf ve nehy anil münkerden kaçmak.
Acizin ihtiyacını temine gitmemek
• Mazluma yardımcı olmamak, acizin ihtiyacını temin için çalışmaktan, ölünün yıkanması ve defnine hizmetten, bir yerden düşme boğulma ve yanğında hemen helakin eşiğinde olan bir kimseyi belirli bir zarar olmadığı halde gücü de yeterek kurtarmamak.
Tembellik etmek
• İşçinin işverenin işinde tembellik göstermesi, kölenin efendisinin işine gitmemesi, kadının kocasının evinin dahilindeki işlerden kaçması, evladın ana ve babasının hizmetini görmemesi, teb'anın valinin isyan olmayan emirlerini yerine getirmemesi.
Sılai rahim, hasta yoklaması, dostları ziyaret, bayram tebriki ve taziye beyanı için yol almak, yürümek müstehab olan sünnetlerdendir.
BEDENİN AFETLERİ
Burada zikredilen afetler muayyen bir uzva mahsus değildir. Bu afetler pek çoktur.
HAREKETLE İLGİLİ AFETLER
Raks (dans)
Bu beden afetlerinin başında gelir. Raks vücudun ahenkli hareketleri ve titreyişidir. Oyun olarak yapılan bu hareketlerde istisna yoktur. Bunun içine zamanımızda sufiyeden bazılarının yaptıkları hareketler de dahildir. O hareketler diğerlerinden daha şiddetlidir, zira onlar bu hareketleri ibadet itikadı ile yapmaktadırlar. Bundan dolayı onların başına büyük bir felaketin geleceğinden korkulur. İmam Ebulvefa bin Akil derki: Kur'anı Kerim raksın nehyedildiğini nassan beyan etmektedir. Allahu Teâla:
“Yeryüzünde salınarak yürümeyiniz”
buyurmaktadır. Raks salınarak yürümenin en şiddetlisi ve barizidir. EtTartusi derki: Kendisine sufiyenin yolları sorulduğunda, bunlardaki raks ve vecd gösterisi varya, onu ilk ihdas eden Samiri'nin eshabıdır. Onlara ses çıkartan bir buzağı (ıcl) yaptığı zaman onun etrafında raks etmeye ve vecd gösterisi yapmaya başladılar. İşte bu küffarın dini ve buzağının (ıcl) ibadetidir. Tatarhanide derki, sema' hâlinde raks câiz değildir. Zahire'de de bunun günahı kebire olduğu beyan olunur. İmam Bezzazi fetvalarında Kurtubi'nin teğanni, kudüm vurmak ve raks etmek Maliki, Hanefi, Şafii ve Ahmed bin Hambel nezdinde icma'an haram olduğunu söylüyor, der. Taif şeyhi Ahmed EnNesvi raksın haram olduğunu açıklamıştır. Şeyhü-lislam Celâlulmille vecdin Geylaninin fetvasında (raksı helâl kabul eden kâfir olur) denildiğini gördüm. Elbette ki, bir şey bilicma' haram ise onu helâl ittihaz eden kâfir olur. Bu babda Zemahşeri, Hidaye sahibi ve İmam Mahbubui de pek şiddetli konuşmaktadır.
Avret Mahallini Açmak
• Başkasının yanında bir mazeret olmadan avret mahallini açmak.
Yalnız kendi avret mahallini açmak câiz değildir. Ancak kısa bir zamanda avret mahallini traş ve yıkamak için câiz olur. Def'i hacet, istinca ve tedavi içinde ihtiyaç kadarını açmak câiz olur.
ELBİSE VE TAKILARLA İLGİLİ AFETLER
• Büluğa ermiş olsun sabi olsun bir erkeğin, ipekli giymesi, altın ve gümüş yüzük takması.
Ancak sabinin günahı onu giydirenedir. Aslı ipek olan karışımların hükmü de hâlis ipek gibidir. Ancak harbde câiz olur. İpek üzerine oturmak veya yatmak ve ipekli yastık edinmek İmamı Azama göre câizdir, imameyne göre değil.
• Terini silmek veya sümkürmek için kuvvetli ve gösterişli mendil almak.
Bu mekruhtur. Zira bu kibre delildir. Bir kimsenin evinde giymemek şartı ile ipekli elbise bulunması, süs eşyası olarak içinden yiyip içmemek şartı ile gümüş ve altın tabakların bulunması câizdir.
• Elbisenin eteklerini ayak bileklerinin altına kadar uzatmak.
Eğer bu tekebbürden dolayı yapılırsa tahrimen mekruhtur, aksi takdirde tenzihen mekruhtur. İnce ve kıymetli kumaşlardan elbise yaptırmak eğer kibir ve riya için yapılmazsa câizdir hatta bayram, cuma ve benzeri günlerde müstehabdır. Diğer vakitlerde müstehab olan, riya kasdı olmadıkça, kalın ve ucuz kumaşlardan elbise giymektir.
• Başkasının elbisesini izni olmadan giymek.
TEMAS VE DAVRANIŞLA İLGİLİ AFETLER
Kadınla Temas
• Yabancı bir kadının bedenine özürsüz temas etmek.
Ancak ihtiyar bir kadına uğradığı takdirde onun eli müstesna. Başkasının avret mahalline dokunmak ise mutlak olarak haramdır. Karısı ve cariyesinden gayrı bir kadının bedenine şehvetle temas etmek haramdır.
• Adetli veya loğusa olan karısının göbekle diz kapağı arasına örtüsüz olarak dokunmak.
El Öpmek
Hulasa'da beyan olunmuştur ki, alim bir kişinin ve sultanın elini öpmek câizdir. Bunlardan başkasının elini öpmek ise bir müslümanın islamiyetini tazim için olursa beis yoktur. Aksi takdirde mekruhtur. Camiussağirde, bir erkeğin diğer bir erkeğin ağzını, elini veya bedeninden bir yerini öpmesi mekruhtur denilmektedir.
• Mağsub olan bir meskende iskan etmek.
Ebeveyne Eziyet
• Ebeveyne veya bunlardan birisine eziyet etmek.
İsyan olmayan şeylerde onlara muhalefette böyledir. Zira Allaha isyan olan yerde mahluka itaat yoktur. Onların küfürde oluşu eziyeti helâl kılmaz. Hatta bir müslümana kâfir olan ana ve babanın nafakasını temin ve onların hizmetinde bulunmak vâcib olur. Onları ziyaret de vâcibdir. Ancak kendisini de dinlerine döndürme tehlikesi olursa ziyaret etmemek câiz olur. Onları kiliseye götürmez ama oradan getirmek için gider getirir.
Akraba İle Alâkayı Kesmek
Onları sıla vâcibdir. Sıla etmek demek onları unutmamak, ziyaret etmek, hediyelerde bulunmak, el veya dil ile yardım etmek sureti ile onları kaybetmemektir. Bunun en azı selâm vermek, selâm göndermek veya mektup yazmaktır. Bunun için herhangi bir zaman periyodu yoktur. Her zi rahimin bir mahremi vardır. Mahremi olmayanların ziyaretinde ihtilâf edilmiştir. Onların ziyaretlerinin vâcib olmayışına nikâhın sahih olması delalet eder.
Kadının Kocasına Eziyeti
• Kadının kocasına eziyet etmesi, ona muhalefet etmesi ve onun haklarına riayet etmeyişi.
Kadının kocasının ne zaman arzu ederse dâvetine icabet etmesi, evi süpürmek, çamaşır yıkamak, yemek pişirmek ve ekmek yapmak gibi dahili hizmetleri görmesi diyaneten gereklidir. Bunları yapmayan kadın günahkâr olur. Ancak kazaen bunları yapmaya zorlanamaz.
Kadının erkek üzerindeki beş hakkı
Hukukun aksi de variddir. Fakih Ebulleys der: Kadının erkek üzerinde beş hakkı vardır;
1. Ona örtünün arkasında hizmet etmesi, örtünün dışına çıkmasına izin vermemesi, zira kadında kendisi için avret mahalli gibidir, onun örtüden çıkması günahtır ve mürüvveti terktir,
2. Ona, namaz abdest ve oruç gibi kendisine mutlaka gerekli olan ahkamdan muhtaç olduklarını öğretmesi,
3. Onu helâl olan şeylerden it'am etmesi,
4. Ona zulmetmemesi,
5. Ona nasihat ederek bir takım dil uzatmalarına dayanması.
• Adamın evladını zâyi etmesi.
• Nafakası kendisine vâcib olan akraba, köle ve hayvanları da zâyi etmek.
Zira bunlar onun için ra'iyyedir, yevmi kıyamette onlardan sorulacaktır. Bilhassa evladlarından, zira baba evladın yiyeceği, giyeceği, öğretimi ve terbiyesinden sorumludur. Allahu Teâla:
“Ey iman edenler nefislerinizi ve ehlinizi ateşten koruyunuz”
buyurmaktadır.
• İpek giydirmek ve erkeklerin el ve ayaklarını kına ile boyamak.
Ben razı değilim ama annesi yaptı demek fayda vermez. Zira erkekler kadınlara hakimdir ve nehy anilmünker farzdır.
• Yabancı bir kadınla halvette kalmak.
• Erkeğin kadına ve kadının erkeğe benzemeye çalışması.
• Kölenin efendisine karşı gelip isyanı.
• Kötü itiyadlara sahip olmak.
Veliye memlukuna eğer müslüman ise namazını eda edecek ve diğer ibadetlerine yetecek kadar Kur'an okumasını öğretmesi, namaz ve orucu emretmesi ve namazı eda ederken ondan hizmet istememesi vâcibdir. Hatta veliye eğer köle veya cariyesi hastalanırda kendi kendine abdest almaya gücü yetmezse onlara abdest aldırtması vâcibdir, demişlerdir.
• Komşuya eziyet etmek, kötü kimselerle oturmak, esnerken ağzı kapamamak.
• Hakkını veremiyecekse yol kenarında oturmak.
Yolun hakkı gözleri kapamak, yoldan ezayı kaldırmak, verilen her selâmı almak, emri bil ma'ruf nehy anil münker yapmak ve yol soranlara yolu göstermektir.
• Güneşle gölge arasına yani vücudun yarısı güneşte ve diğer yarısı gölgede olarak oturmak, halakanın ortasına oturmak, başkasının yerine oturmak ve iki kişi arasını ayırarak oturmak.
• Musibet için, veya ticaret için veya herhangi bir kazanç için hatta ücretle Kur'anı Kerimi yazmak için mescidde oturmak.
• Selâm verirken eğilmek.
Sihir
Zira sihir haramdır. Bunun tesirli olduğuna itikad etmek küfürdür. Bir takım nazarlıkları boyna asmak ta bu afetlerdendir. Ancak ayetler yazılı nushalar yazmak ve asmak câizdir, kurban keserken veya tuvalete giderken çıkarmak şartı ile.
Döğme Yaptırmak, Bıyık Uzatmak
• Vücudun herhangi bir yerine döğmeler yaptırmak ve bıyıkları fazlaca uzatmak.
Efdal olan bıyığı kaş kalınlığında yapmak ve dudakları görünecek kadar kesmektir. Sakal hakkındaki hükmü daha evvel belirtmiştik. Bir kabzadan fazlasını kesmek sünnet, tamamen traş etmek ise câiz değildir. Kadının saçının da bir mazeret olmadan traş edilmesi câiz değildir. Saçın bir kısmının traş edilerek bir kısmının salınması da câiz değildir.
• Özürsüz kadının eğerli bir ata binmesi.
• Düğünlerde velimeyi terk etmek.
• Elinde sert bir koku bulunduğu halde gece yatağa yatmak.
• Etrafı duvarla çevrili olmayan dam üzerinde uyumak ve yüzü koyun uyumak.
• Seferde lehviyat için zil veya köpekle beraber olmak.
• Hür bir kadının beraberinde kocası veya bir mahremi olmadan sefere çıkması.
Sefer mesafesi içinde hanefiyenin ittifakı ile haramdır. Sefer mesafesinden kısa yolculukta ise ihtilâf edilmiştir.
• Sefer esnasında uzun zaman durulduğu vakit binekten inmeyip binili durmak.
• Tek veya iki kişi olarak sefere gitmek ve seferde emir ittihaz etmemek.
• Kötü kokulu bir şey yiyen kişinin mescide ve cemaata gitmesi.
Terk İle İlgili Afetlerden Bazıları
• Amden namazı terk etmek.
Bu kebairdendir.
• Farz olan abdest ve guslü terk etmek, cemaati terk etmek.
☼ Zira cemaat vâcibdir.
• Tadili erkanı, safları düzeltmeyi, imama uymayı, teravihi, teravihte cemaati ve ramazanın son on gününde itikaf gibi her sünneti müekkede olan ameli terk etmek.
☼ Zira ramazanda itikaf, teravih namazında hatim ve misvak kullanmak sünneti kifayedir.
• Yapılması tahrimen mekruh olan bir ameli işlemek.
• Özürsüz cumayı terk, zekatı terk, özürsüz ramazan orucunu terk, kefaret, kaza ve adakları terk etmek.
• Sadakai fıtrı ve kurbanı terk etmek.
☼ Zira bunları ifa da vâcibdir.
• Farz olan haccı terk.
• Cihadı terk.
☼ Zira cihad eğer umumi bir seferberlik varsa farzı ayındır yoksa farzı kifayedir.
• Muharebe saflarından, çekilmemek islam ordusu için bir za'fiyet meydana getirmiyorsa, kaçmak.
Muamelatla İlgili Afetler
• Öğrendikten sonra Kur'anı Kerimi unutmak.
• Faiz almak veya vermek.
• Hazır olmayan malı hazırmış gibi satmak, veresi satmak.
• Birisi ile nişanlanmış ve bu nişanda rıza olduğu delilleri mevcud iken nişan üstüne nişan yapmak.
• Ticarette ihtikar yapmak.
• Çocuk olan iki köleyi birbirinden ayırmak, aralarında mahremiyet derecesinde bir akrabalık varsa büyükle de çocuğu ayırmak, bağıştan dönmek.
• Av, sürülerin muhafazası, hırsız korkusu gibi hallerin dışında köpek beslemek.
Eğer sahibi köpeği dışarı sokağa bırakırsa komşunun onu menetme hakkı vardır. Köpek sahibi bundan kaçarsa, mahkemeye müracaat eder ve hakimde onu meneder. Tavuk, eşek ve buzağıları da sokağa bırakmak böyledir.
• Kabirlerde mum yakmak.
Zira kabirlerde mum yakmak israfdır, bid'atdır ve delalettir. Kabirlerde mescid ittihazı da böyledir.
Namaz Kılmayan Bir Kadını Beslemek
Hulasada namaz kılmayan kadını kocası boşasa layıktır denilir. Nitekim İmam Ebu Hafs Elkebir der ki, (yevmi kıyamette Allah huzuruna bir kadının mihr borçlusu olarak çıkmak namaz kılmayan bir kadınla beraber olarak çıkmaktan sevimlidir).
Şer’i Kitapların Muhafazasında
• Şer'i kitabları muhafaza kasdı olmadan yastık edinmek.
Hulasada beyan olunur, bir kimsede Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin hadisleri bulunan bir tomarı olsa onu muhafaza maksadı dışında yastık yapmak mekruhtur. Muhafaza maksadı varsa mekruh olmaz. Aynı şekilde bir kimsenin çantası var ve bunun içinde de üzerinde de Kur'anı Kerimden bazı şeyler yazılı olan para varsa veya Kur'anı Kerim veya fıkıh kitapları varsa muhafaza maksadı olmadan üzerine oturur veya uyursa câiz olmaz. Muhafaza maksadı ile oturur veya uyursa mekruh olmaz. Mushaf veya fıkıh kitapları üzerine oturulan bir sedirin altına konsa sedirin üstüne oturmakta beis yoktur. Eğer mushaf veya şer'i kitaplar çuval içinde bir bineğe yüklense ve bineğin sahibi de üstüne binse birşey lazım gelmez.
• Üzerinde Allah'ın adı yazılı bir kağıdın içine birşey koymak.
İsterse bu yazı kağıdın dışında isterse içinde olsun. Ancak kağıttan torba yapılırsa bu müstesnadır. Zira torba tazim edilir ama kağıt hafife alınır. Bir örtü veya seccade de böyledir. Meselâ bir şeyin üstünde “elmülkülillahi” yazılı olsa bunu yere yaymak, üzerine oturmak ve kullanmak câiz olmaz. Hatta harflerden bir kısmı kopsa veya yazının bir kısmı bozulsa hatta kelimenin okunacak hâli kalmamış olsa da bu kerahati yok etmez.
Mescidde Dilenene Tasadduk
Mescidde dilenen kimseye tasadduk da câiz değildir, muhtaç olduğu bilinirse müstesna. Müsrif olduğu ve isyana yönelik kimseye tasadduk da câiz değildir.
Yanlış Olarak Alınmış Bir Malı Kullanmak
Sahibi bilinsin veya bilinmesin. Zira o kayıp maldır ve ondan faydalanmak sahibi bilinsin bilinmesin haramdır. Meselâ başkasının elbisesini veya ayakkabısını kendisininkini bırakarak sehven giyen kimse gibi.
• Malını zorla satan bir kimseden veya razı olmadığı bir fiatla veya az verdiği takdirde sultanın dayağından korkan bir kimseden birşey almak.
Böyle birşeyden yemek ve faydalanmak ve müşterinin nasıl istersen gibi sözlerinden fiat meselesinde hile yapmak da böyledir. Vekilin müvekkilin izni olmadan sadakadan kendisine bir şey alması da böyledir.
Deniz Vasıtasına Binmekle İlgili
• Zaruret olmadıkça boğulmadan kendini koruyamayan kimsenin deniz vasıtasına binmesi.
Bu da câiz değildir. Zahirede beyan olunur, bir kimse denizde ticaret veya bir başka maksatla bir gemiye binmek istese, herhangi bir hal vaki olupda gemi batacak olursa eğer kendisini herhangi bir yolla boğulmaktan kurtarabilecekse gemiye binmesi helâl olur, yok eğer kendini boğulmaktan koruyamayacak ise binmesi helâl olmaz.
• Bakkalın birisine borç vererek sonra ondan dilediklerini zaman zaman almasıdır.
Asıl olan onu bakkala def'aten vermesi sonra da dilediğini almasıdır.
Kafeste Bülbülü Habsetmek
Zira bu da mekruhtur.
Buraya kadar takva hakkında, ona sarılmak isteyen kimseye gerekli esasları açıkladık. Bu kadarcık bilgi Allah'ın azabından, ikabından, sakatından dünya ve ahirette korunmak isteyen ve O'nun rızası ve sevgisini kazanarak cennete girmek isteyen kimseye gereklidir ve kafidir. Buna dair Allah'ın kitabında, Resulullahın sünnetinde, enbiya, evliya ve salihlerin kelâmında emir ve tavsiyeler pek çoktur. Bu yüzden takvayı hutbede iki kere tavsiye etmek bizde sünnet, Şafii nezdinde farzdır. Selefi salihinin ve müctehidlerin ictihad ve ihtimamları da böyledir. Bilhassa kul hakkında. Yardımcımız ancak Allah'tır ve O'na sığınırız. Vesselatu vesselâmu ala seyyidilmürselin ve ala alihi ve eshabihi ecma'in velhamdu lillahi rabbilalemin.